Bir adam, Ömer radıyallahu anh’ın yanında bir konuda şahitlikte bulunur. Şahitlik meselesi önemli olduğu ve tahkik edilmesi gerektiği için Ömer radıyallahu anh adama:
— Ben seni tanımıyorum; lakin bunun bir zararı yok. Sen, şu durumda bana seni tanıyan birini getir, (onun senin hakkındaki şehadetiyle senin şahitliğini kabul edeyim), der.
Orada bulunanlardan birisi hemen söze karışıp:
— Ey müminlerin emiri, ben onu tanıyorum, der.
Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh adama sorar:
— Onu nasıl bilirsin?
Adam:
— Emin ve âdil bir adam olarak…
Ömer radıyallahu anh tekrar sorar:
— Acaba bu adam gecesini-gündüzünü, girişini-çıkışını bildiğin yakın bir komşun mudur?
— Hayır.
— Peki, insanın takvasını ortaya koyan dinar ve dirhemle muamelede bulunduğun (ticaret yaptığın) biri midir?
— Hayır.
— Acaba, insanın ahlâkını ele veren yolculukta arkadaşlık ettiğin biri midir?
— Hayır.
Adam bu üç soruyu da olumsuz cevaplayınca, Ömer radıyallahu anh kendisine dönerek şu meşhur ve tarihî sözlerini söyler:
"Sen onu tanımıyorsun!"
Ardından da şahitlik yapan ilk adama döner ve:
"Git, bana seni tanıyan birini getir" der...
(Beyhakî. Bkz. İrvâu’l-Ğalîl, 2637)