Takvim yapraklarında minik bir anekdot görmüştüm.Doksan beş yaşındaki kral,nihayet vasiyetnamesini yazdırmaya karar veriyor.Ve ilk sözleri şöyle. "Eğer günün birinde ölecek olursam...
Duygusal taşma ve hissleşmenin olası bir saldırı risj faktörü olduğu yönünde anekdot seviyesinde kanıtlar mevcuttur.
Reklam
Hayata dair bir anektod
Çevresindeki dünyadan kopmuş vaziyette, sersemlemiş bir halde, önceki hayatının edebi gerekliliklerine aşina bir hayalet gibi çalışıyordu. Hayaletlerin ölmüş ama öldüğünü fark etmemiş insanların ruhları olduğunu duyduğunu hatırlayınca, öldü de bundan haberi mi olmadı diye anlamak için bir an çalışmasını kesti.
Sayfa 401 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Burada çok önemli bir anekdot aktarmakta fayda var. Emr-i itibariyi bir varlık olarak kabul edersek, mahlukatın tamamının yaratıcısı Allah olduğundan bunu da yaratanın Allah olduğunu kabul etmek zorundayız demektir. İçki içme örneğini düşünürsek, kişide oluşan içki içme meylini de Allah yaratmıştır, deriz. Burada ise cüz'i irade ve meyil tamamen göz ardı edilmiş olur ve kulun cezalandırılması adaletsizlik olur. Mantıken böyle bir durumda kulun cezasız kalması gerekir. Bu durumda burada büyük bir tezatlık oluşur. Çünkü Allah insana hem görmek fiilini verip hem de bakarsan seni cezalandırırım, dese bu zulüm olur. İnsan günlük yaşan- tısında kendi iradesi ile tercih ettiği şeylere bakarak da emr-i itibarînin müstakil bir mahluk olarak yaratılmadığını kolaylıkla anlayabilir.
Öğrenilmiş Çaresizlik.
İdeallerimizden kopup sıradan hayatlara nasıl razı olduğumuzu anlatan ilginç bir anekdot vardır. Hindistan'da yabani bir fil yavrusu yakalandığında, kalın bir zincirle büyak bir ağaca bağlanır. Yavru fil kaçmaya çalışır, ama başaramaz. Zamanla kaçma denemelerini burakır. O ağaçtan hiçbir zaman kurtulamayacağına inanır. Esareti öğrenmiştir artık. Bu aşamada ayağındaki zincir ağaçtan sökülerek bir odun parçasına bağlanır. Yavru fil her yürüyüşünde o odunun peşinden geldiğini görünce, hala o ağaca bağlı olduğunu düşünerek artık kaçma girişiminde bulunmaz. Başlangıçta yavru filin kaçabileceğine inancı vardır, ama kaçabilme imkanı yoktur. İkinci aşamada ise kaçma imkanı vardır, ama kaçabileceğine olan inancını kaybetmiştir çaresizligi öğrenmiş, özgürlüğün kendi elinde olduğunu unutmuştur.
Sayfa 12
Bütün bu inkılaplara sırf şeklen de olsa Batılıya benzemek maksadıyla yapılmış olduğuna şu şapka meselesine dair anekdot timsaldir. Mebus Yahya galip bey’in ‘şapkanın orta yerine Ayyıldız koyalım,diğer milletlerden farkımız olur’ teklifine karşı İsmet İnönü’nün ‘Canım biz bunları farkımız olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun? Buna bir de 1930’larda teşebbüs safhasında kalmış olsa bile çocuklarımızın sünnet edilmelerini yasaklamak istenmesine ait faaliyetleri ekleyecek olursak deruni gayeyi daha sarih bir surette kavrayabilirsiniz.
Reklam
756 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.