Kırgızların, Moyunçur Kağan ( 746‐759 ) abidesinde de adları geçiyor. Dokuz Oğuzlar, Gök Türkleri yenerek devleti ellerine alırken öteki boylar gibi Kırgızlar da isyan etmişler, fakat Moyunçur'un ordusu tarafından yenilmişlerdir. Kırgız eli, Dokuz Oğuz devletinin bir vilâyeti olmuştur. Dokuz Oğuz kağanlarından «Alp Uluğ Kutluğ Bilge Kağan»
Bugüne kadar adını saklayan en eski Türk ulusu Kırgızlardır. Çinliler, Kırgızları türlü adlarla anarlardı. «Kien‐kuen» (Kien‐kun ) . Kie‐khu (Ki‐ko = Khit‐kut) , Hia‐kia‐sze ( Hakas = Kie‐kia‐sze ) , daha sonra Moğollar çağında da Ki‐li‐ki‐sze derlerdi. Yunancada da Menandre Protector'da Kherkhis adım buluyoruz. Bu söz en eski Çin
Reklam
Er Tuğrul, Oğuz oğullarından biridir. Kızıl Buğa oğlu Kaya Alp oğlu Süleymanşah'ın oğludur. Kırk beşinci göbekte Nuh oğlu Yâfes oğlu Kayı Han oğlu Kara Han oğlu Oğuz oğlu Gök Alp ile Nuh'a ulaşan Er Tuğrul, Süleymanşah'ın oğlu, Osman Beğ'in de atasıdır. Şöyle ki: 852 (1449) tarihinde merhum Sultan Murad bu güçsüzü elçilikle
Biz, şehrin öteki ucundan koşarak gelen adamlarız, Allah'ın rızasından başka kaybedecek bir şeyi olmayan bir avuç Müslümanız.
Sayfa 91 - MGV yayınlarıKitabı okudu
Cihad ederken hayata ve insana ilişkin gerçekleri anlayacaktır.
Bir Mü'min, insanlara karşı cihad esnasında bile en başta kendi nefsiyle cihad eden kimsedir. Çünkü bu cihadı yaparken önünde engin iman ufukları açılacaktır. Hem de güvenlik ve barış içinde yerinde oturmuş haldeyken asla açılamayacak ufuklar. Cihad ederken hayata ve insana ilişkin gerçekleri anlayacaktır. Hem de bu yolun dışında asla öğrenemeyeceği gerçekleri. Nefsi, duyguları düşünceleri, gelenekleri, özellikleri, etki ve tepkileri hakkında başka türlü asla ulaşamayacağı bir bilgi düzeyine kavuşacaktır bu zorlu ve cileli imtihanı verirken. Evet, bir cemaatin, deneyim, sınav ve belalar olmadan, her bireyi gerçek güç ve amacını tanımadan, yapısını meydana getiren taşların dayanma gücünü ve bu taşların bir saldırı anında birbirine tutunma derecesini bilmeden, tam bir iman gerçeğine sahip olması mümkün değildir. İşte Yüce ALLAH'ın olaylarla eğitimden geçirdiği ilk Müslüman cemaate bildirmek istediği buydu.
Sayfa 181Kitabı okudu
Türklerin, bütün saldırganlıklarına rağmen, yabancılardan öğrenecekleri bir şey vardı. Gerçek düşman kendi aralarındaydı: Onları, başka milletlerin yürüdüğü ışıklı yoldan alıkoyan, gelişmeleri önleyen, baskı altında tutan softalık ve yobazlık, Mustafa Kemal'in görüşüne göre Osmanlı İmparatorluğu, Müslüman olmayanların cennetin bütün nimetlerinden yararlandıkları, Müslümanların ise cehennem azabı çekmeye zorlandıkları bir yerdi.
Reklam
"Burası Türkiye. Burada tanık olduğunuz hiçbir şeyi başka bir yerde göremezsiniz. Burada hayat doğaçlamadır. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ve bizim gibi yönetilen başka bir ülke yoktur. Ne tarihte, ne de bu gün. Bu yüzden, geçmiş deneyimlerinden yararlanabileceğimiz hiçbir örnek yok. Hayatı, birlikte yaşayış biçimimizi, hoşgörümüzü doğaçlayarak yaratıyoruz.."
Sayfa 150 - Doğan KitapKitabı okudu
Sedat'ın Öldürülmesinin Sebepleri
O halde sizi Sedat'ı öldürmeye iten sebepler nelerdi? - Sedat birkaç sebepten dolayı öldürülmüştür: Bir: Küfründen dolayı. Allah'a karşı savaş açmıştı. Allah'dan bir delil olmaksızın Allah'ın indirdiği kanunları iptal edip yerine başka kanunlar koymuştu. İslam'a göre, Kur'an'dan bir şeyi iptal etmek küfürdür. Müslüman kadının Örtüsüyle alay ettiğinden yine küfre düşmüştür. Dinden bir şeyle alay edenin küfrü icma ile sabittir. Yahudi ve Amerikalılarla dostluk kurup onlarla savaşılmasına dair açık nasları çiğneyerek anlaşma yapmasıyla küfre düşmüştür. İki: Sedat zulmetmiş, bir çok şeyi ifsad etmiş, alimlere küfredip suçsuz insanları hapsetmiş, tüm fesat kapılarını ardına kadar açmış, Yahudileri harfiyyen takip ederek uşak >politikası izlemiş, insanların mallarını çevresindeki dalkavuklarına ve kendi eğlence ve istirahatina, tatillerine sarfetmiş. Salih Seriyye ve Kerim Anadoli gibi İslami Hareket yiğitlerini öldürme emri vermiştir. Aynı şekilde biz onun iğrenç koruma kanununun sahibi olduğunu da unutmadık.
Sayfa 42 - DengeKitabı okudu
Türklerin hepsinin müslüman olmadığını ne zaman anlayacaksınız?
“Eğer bu toprakları vatan kılan unsur müslümanlıktan başka bir şey değilse ve bu ülke küçük veya büyük bütün badireleri atlatmak için müslümanlıktan başka hiç bir toplumsal değere başvuramaz durumdaysa bizler ne dünyadaki müslümanların bazıları, ne de Türkiye'de bulunan müslümanların bazılarıyız.”
Bir ressamın yaptığı bir resmi başkalarına anlatırken “Bu resmi yaptım” dediğini düşünelim. Ressamdan böyle bir ifade duyduğumuzda, onun ne demek istediğini rahatlıkla anlarız ve bu ifadede yadırganacak en ufacık bir unsur bile bulmayız. Bununla beraber hepimiz biliriz ki ressam resmi bir süreçle ortaya çıkarmıştır; yapacağı kâğıdı ve boyaları satın almıştır, boyaları birbiriyle karıştırmıştır, fırçasını önce boyalara sonra kâğıda sürmüştür, resmin önce bir kısmını, sonra başka bir kısmını, sonra daha başka bir kısmını boyamıştır... Resmin bir süreçle ortaya çıkmasını hiçbirimiz ressamın “Bu resmi yaptım” cümlesiyle çelişkili bulmayız. Çünkü bahse konu bütün süreç ressamın resmi ortaya çıkarmasının bir parçasıdır ve tüm süreç resmin ortaya çıkması gayesiyle gerçekleştirilmiştir. Üstelik ressam, ne kâğıdın ne boyaların ne de sürecin içerisinde gerçekleştiği zamanın yaratıcısıdır. Oysa Allah, süreçlerin hammaddesi olan maddelerin de sürecin içinde gerçekleştiği zamanın da yaratıcısıdır. Bu yüzden bir Müslüman’ın, Allah, “Gökyüzünü yarattım” veya “Canlıları yarattım” veya “Siz insanları yarattım” dediğinde; bu tarz ifadelerin hiçbirini, peşinen, süreçsiz bir yaratma olarak anlamaması gerekir. Bu tarz ifadelerin hiçbirinde süreci dışlayan bir unsur mevcut değildir.
Reklam
Sosyal değişmenin üç zemini var. Sosyal değişme olarak karşımıza çıkan olgular ya 1) bir önceki aşamada atılan adımın kaçınılmaz ürünü olarak belirmektedir veya 2) geçmişin belli bir dönemindeki algılanışının güncel düzlemde tekrarlanma girişimidir yahut 3) belli bir toplumda bir başka kültürün yansılanmasıdır. Sosyal değişmenin bu üç zemini biri diğerine geçişmiş olarak ve farklı ağırlıklar taşıyarak göz önüne alınan sosyal değişmenin bir ânını oluşturur. Varlığı hissedildiği oranda Türkiye'deki İslâmî hareket yukarıda andığımız zeminlerden birincisinin ve üçüncüsünün bir ürünüdür. Yani Türkiye'deki modernleşme, demokratlaşma ve sosyalleşme "volk İslâm'in kimi yerde kaynağına sadakatle yani olduğu gibi, kimi yerde tercih edilen eğitim kurumlarından yararlanmış unsurlar eliyle dönüşüme uğratılarak toplumun etkin kadrolarında temsilini mümkün kılmıştır. Öte yandan Batı kültürünün yansılanmasına duyulan tepki, halkı Müslüman olan diğer ülkelerdeki tepkilerle teması artırmış ve dağınık, derinlikten yoksun bile olsa bir zihniyet doğurmuştur. Bu kadarıyla Türkiye'deki İslâmî hareketten söz edebilmemiz için gerekli zemin archétype'in bulunulan yeni düzlemde tekrarlanmasına çalışılmasıyla sağlanabilir. Çünkü bir hareket bir şeye doğrudur.
Sayfa 266Kitabı okudu
Geri199
1,500 öğeden 1,486 ile 1,500 arasındakiler gösteriliyor.