Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bu Türk-İslam devletlerinde iktisadi faaliyetin doğrudan doğruya Müslüman Türklere intikalinin başka mühim bir sebebi de Abbasi halifesi En-Nâsır li-dinillah'ın rehberliğinde bütün İslam ülkelerinde kurulmasına çalışılan ve son derecede düzenli ve disiplinli olarak yürütülen loncalar tarzındaki Ahilik teşkilatıdır. Gayri-Müslimlere kapalı olan bu teşkilat, Müslüman meslek erbabına bir nevi imtiyaz sağladığından, bir yandan Türklerin şehir iktisadiyatına girmelerini kolaylaştırmış, diğer taraftan çeşitli sanat ve iş kollarında çalışan, fakat loncalar dışında kaldıkları için türlü zorluklarla karşılaşan gayri-Müslim unsurun kendiliğinden büyük ölçüde İslamlaşmasını sağlamıştır. Çünkü, bilindiği üzere, Anadolu'nun Türkleşmesinde nasıl baskı, göçürme ve öldürme yoksa, İslamlaşmasında da siyasi ve idari herhangi bir zor kullanma bahis konusu değildir.
Sayfa 359 - İA. Tafsilen bk. mad. Selçuklular, VI, 1, 2.Kitabı okuyor
Gökbörü’nün İzinde Gökbörü’nün İzinde Gökbörü’nün İzinde Kadim Türklerin Topraklarında Gökbörü’nün İzinde
Sayfa 193Kitabı okudu
Reklam
L-Taaddüd-i Zevcât (Poligami, Çok Kadınla Evlilik)
Tarihte poligami, hemen her cemiyette mevcut olmuş ve evlenilecek kadınların sayısı cihetinden bir sınırlama getirilmemiştir. Eski İran, Çin, Brehmen hukukunda ve Bâbil'de Hâmurâbi Kanunu'nda poligami kabul edilmişti. Roma hukukunda evli olmaksızın çok sayıda kadınla birlikte yaşamak câiz görülmüştür. Yahudi ve Kilise hukukunda da
Gelenekçi Müslüman ile Ehli Kur'an arası farklar
1. Gelenekçilere göre peygamberde olağanüstü vahiylerin dışında Mucizeler var. Kur'an-ı Kerim'e göre onlar normal bir insandır. Sadece diğer insanlardan onları ayıran Allah'tan vahiy gelmesidir. 2. Gelenekçilere göre dinin temelini hadisler ve Ehli sünnet alimleri oluşturur. Kur'an'ı Kerim'e göre Allah'tan başka söz sahibi hüküm koyucu yoktur. Kur'an-ı Kerim dinin temelini oluşturur.
Hz. Muhammed tüm beklentilerin aksine kendisine bahşedilmiş olan sıradan beşerî mutluluğa basit bir şükretme için mi oradaydı yoksa üzerinde sanki bir şeylerin olmasını beklermiş gibi belirli bir dikkatlilik mi vardı? Bildiğimiz tek şey eğer orada aradığı sadece huzur idiyse o gece deneyimlediği olay huzur- dan başka her şeydi.
Müslüman halklar, İslam'a aykırı hiçbir şeyi asla kabul etmeyecektir çünkü onlar için İslam sadece bir fikir ve kanun ol- manın ötesinde, aynı zamanda aşk ve hissiyattır. Bu yüzden İslam'a baş kaldıran herkes, nefret ve direnişten başka bir şey biçmeyecektir.
Reklam
Dünya Müslümanları, en az şu son yüzyıldan beri dünyanın gözünde söyleyecek sözünü tüketmiş, yeni bir söz söylemekten de mahrum bulunan bir insan ka­labalığı olarak görünmektedir. Bu görüntünün ortaya çıkmasında büsbütün Batıyı suçlayabilmenin imkânı yoktur. Onlardan da çok, bizzat Müslümanların kendi­lerine özgü hayat tarzını, düşünme biçimini kaybetmiş olması, bununla kalmayarak Batıya özenen yeni bir ha­yat tarzını benimsemeye kalkışmaları, onların zihniye­tine göre kendilerini düzenlemeye çabalamaları, söz konusu görüntünün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Amerikalı beyaz adam, zenci kölesine ne kadar itibar ederse; Batılı insan da bu Müslüman'a, ancak o kadar itibar eder. Çünkü bu Müslüman özendiği Batılının dü­ şüncelerini yarım yamalak tekrar etmekten başka bir şey yapmıyor ki!
Müslümanların yaşa­dığı hayat tarzında bıraktıkları gediklerde aramalıdır. Bunun sorumluluğuysa, elbette Müslümanlardan baş­ka kimseye raci değildir. Bir zencinin zenci olduğunu ispat etmesi gerekmez, ama bir Müslüman'ın Müslü­man olduğunu yaşadığı hayatla ispat etmesi gerek­ mektedir, denilebilir.
"İnsanın çalışmakla yükselemeyeceği ancak iki mertebe vardır: Biri Allahu zülcelâle has olan uluhiyet mertebesi, diğeri de Hâtemü'l-enbiya'dan sonra kimseye verilmeyecek olan nübüvvet mertebesidir. Bu iki mertebeden başka hiçbir mertebe yoktur ki çalışan bir müslüman için ona varmak kâbil olmasın."
Sayfa 75 - Tefsir Yazıları ve Vaazlar, s.301(Hzr. E. Düzdağ, Din Yayınları, Ankara, 2012)Kitabı okudu
Çarlık imparatorluğu sınırları içinde yaşayan Türklerin durumu... Azerbaycanlılar, Kuzey Kafkasyalılar, Kırımlılar, Türkmenler, Özbekler, Kırgızlar, Başkırtlar, Kazaklar dayanılması imkânsız bir baskı altında. Türk aydınları, nereden gelirse gelsin, en ufak bir kurtuluş ışığına umutla sarılıyorlar. İşte o sırada ihtilâl patlıyor, koca bir memleketi kana buladıktan sonra kazanıyor. İhtilâlin yüzü yumuşaktır. Çarlık Rusya'sının gaddar pençelerinde kıvranan bütün esir milletlere olduğu gibi, Türklere karşı da dost görünüşlüdür. Lenin ve Stalin, 1917 yılında ortak bir beyanname yayınlıyorlar. Müslüman Türk milletlere millî bağımsızlığı, kendi kendilerini idare hakkını, dilleri, dinleri ve geleneklerine dokunmamayı vaat ediyorlar. Oyunlarının hayli başarı kazandığı, kısa bir süre tilkinin kuzu sanıldığı bir gerçektir. Rusya'daki Türk aydınlarının çoğu kızıl ihtilalin karşısına çıkmamış, uyandırmağa çalıştıkları milletlerini tehlikelerin en müthişine karşı gerektiği gibi uyarmamış, milli bağımsızlık hayalinin cezbesine kapılmışlardır. Sonucun ne olduğunu, hainlerle gafillerden başka herkes biliyor.
Reklam
Bir kitlenin aklı zayıflatılmak,zihni daraltılmak ve bağlılığı artırılmak isteniyorsa o kitle cahil bırakılmalıdır. Çünkü dar zihinlerde tek bir duygu dışında başka bir duyguya yer kalmaz.
Müslüman olmadıkları hâlde Türkçe konuşanlar, konuştuklarından başka bir dil bilmiyor olsalar dahî, ömürleri boyunca bir yabancı dil konuşmaktadırlar. Çünkü onların konuştukları Türkçede her söz yerini bir başkasına bırakabilir. Hâlbuki Türkler kelimelerini kaybetmeği şahsiyetlerini kaybetme felâketi olarak anlar. Gayr-i müslimlerin konuştuğu Türkçede sözlerin yanlış sıralanması anlamı yaralamaz. Hâlbuki Türkler dilbilgisi kurallarının da ötesinde bir nizâmı gözeterek tekellüm eder. Bu şiirin muhâfaza ettiği ve şiire kuvvet bahşeden Türkçedir.
haccac-ı zalim, kuteybe bin müslim, abdurrahman gibi kan dökücü fakat yetenekli komutanların yönettiği arap ordularının zor ilerleyişinin bir başka nedeni de olabilir; bedevilikten ileri gelen askeri yetenek, sürat ve organizasyonla müslüman araplar; mısır, suriye, mezopotamya ve iran'da kolay, etkin ve çabuk başarı elde etmişlerdi. fakat göçebe devlet ve ordu sisteminin getirdiği benzer niteliklere sahip türk aşiretleri karşısında bu hızlı başarıyı elde edememeleri olağandı. diğer taraftan 730'lu yıllarda göktürk kağanlığı henüz yaşıyordu
Sayfa 39 - timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Müslümanlar arasında öyle bir zümre var ki, çoğun­ luğu onlar oluşturuyor: özellikle son yüzyılda belirgin bir şekilde ortaya çıkan bu yeni tip insana "modernist" deniliyor. Bu tip, İslâm'a misyoner gibi kuşkulu bir göz­ le bakar. Zihniyeti, düşünce yapısı, kafasının işleme tar­ zı, aslında profandır, fakat bir tür kişilik zaafından Müslüman olduğunu da reddedememektedir. Böyle tu­ haf bir konumdadır. Yanlış anlaşılmasın, Müslüman ol­ duğunu reddetmesi ona kişilik kazandıracaktır demek istemiyoruz. Düşüncelerini sonuna kadar götürme ye­ teneğinin ve cesaretinin eksikliğinden bahsediyoruz: kafa yapısı profandır, ama ruhu muhafazakârdır. Temelde muhafazakâr olan ruhu, bu yıkanmış bey­ nin yapısına terstir. Bununla birlikte, İslâm aleyhinde, İslâm'a zıt olarak ileri sürülmüş fikirleri seve seve ka­ bul etmeye hazırdır. İslâm'a zıt fikirleri ileri sürerken, yukarıda değinil­ diği gibi, babasının veya dedesinin hacı, hoca veya müftü, imam olduğunu belirtmeyi ihmal etmez. Böyle- ce, ileri sürdüğü fikirlerin nesnel ölçülere göre şayanı kabul şeyler olduğunu vurgulamak ister. Yani, karşı­ nızda yabancı birisi yok, ben de Müslümanım ama ney­ lersiniz ki, ilim başka şeyler söylüyor, demek ister. Ger­ çekteyse, ileri sürdüğü fikirlerin hiçbirinin sahibi değil­dir; bunlar, beyin yıkama sürecinde kendisine kabul et­ tirilmiştir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.