Omzumda çantam, elimde paltom, hava güzel, arkadaşlarla gezintiye çıkmışım. "Çay içelim mi?" diyor içimizden biri. Gözümün önüne iki hafta öncesi geliyor.
Onunla güzel sakin bir mekânda karşılıklı oturuyoruz. Ben ona bakıyorum o önünde duran çay bardağına. Bir yandan çayını yudumluyor bir yandan bardağın kenarıyla oynuyor. Sanki bütün
- Bak kızım, ben sana som altından yapılmış bir kaşık hediye etsem, sevinir misin?
- Hocam nasıl sevinmem?
- Ayrıca bu kaşığın üzerine, dünyanın en mâhir sanatkarları tarafından, süslemeler yapılmış olsa..
Ama bitmedi. Bu kaşığın süslemeleri de dünyanın en değerli mücevherleri ile donatılmış olsa?
- Ohoo hocam. Ben sevincimden uçarım!
- Peki
Bir şeyler konuşmak istiyorum. Mesela... gökyüzü neden mavi, Başka renk nasıl olurdu?
Kaktüsler neden dikenli?
-Amiyâne tabirle -çakma sarışınların neden hep saç dipleri akmış oluyor? İnsan neden annesinin saçlarına hep dokunmak istiyor?
Sevgiler neden hep üstünkörü, zarar verircesine yaşanıyor? Naif bir şekilde sevemez mi insan, sevilemez mi? Neden insanlar değer gördüğünde daha da uzaklaşır? Kötü davranınca yamacında mı dolanır?
Baklavayı seven neden bu kadar çok insan var? Kahverenginin güzel bir göz rengi olduğunu kim söyleyecek sahiplerine? Kitap okumanın birçok şeyden daha çok işe yaradığını nasıl kanıtlayacak, kitaplarda nefes alıp verenler?
En çok neyi özlüyor insanoğlu? Eskiyi mi, sevdiğini mi, küçükken gizli sırlarını anlattığı peluş oyuncağını mı, merhum babaannesini mi? Ve geceleri neden hep çok düşündürücü oluyor ve neden hep yalnız, bir o kadar da huzurlu hissettiriyor?
Kaç soru var aklımda. Hep böyle aptalca bir o kadar da güzel olan binlerce soru ama üşeniyorum hepsine cevap aramaya.
Bazen kendiliğinden buluyorum cevaplarını ama doğru değil diye inkar ediyorum bu cevapları. Kabul etsem mutlu olacağım biliyorum ama bundan sanırım istememen.
Mutlu olmak...insanı sarhoş eden bir duygu ve ben hep ayık olmak istiyorum. Hep mutsuz olma pahasına, ayık kalmak.
İstihbaratta çalışan Sedat’ın, evli ve iki çocuk babası olmasına rağmen, yasak aşk yaşadığı sevgilisi Mine’nin esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolması akıllara bir çok soru işareti bırakır. Bu bir terör meselesi mi yoksa kıskançlık mı ? Öldürüldü mü yoksa kaçırıldı mı? Sedat Mine’yi bulmadan dosyayı kapatmamaya kararlıdır…
.
Daha önce okuduğum bir kaç yorumun aksine, yazarımız ile tanışmak için önce bu kitabı seçmeniz de bir sakınca görmüyorum çünkü bir film izler gibi soluksuz kaldığım ve özellikle son sayfalarda kalp atışımın hızına eşlik edemediğim anlar oldu. Bu da Ahmet Ümit’in ilk polisiyesi olmasına rağmen ne kadar iyi bir başlangıç yaptığına ve yolunun ne kadar iyi yerlere geleceğine bir işaret niteliğinde olmuş.
.
Eleştirebileceğim tek yanı, yasak aşkın üzerine kurulması
biraz argo içermesi ve cinselliğin betimlemesine girilmiş yerler olmasıydı.
Onun dışında elimden bırakamadığım bir kitap oldu.
Sis ve GeceAhmet Ümit · Yapı Kredi Yayınları · 201919.1k okunma