Tüm Hindustan'a yayılmış bir imparatorluğu etkin bir şekilde idare etmek, Hümayun'un pek de aşina olmadığı bazı pratik politikalar ve teknikler gerektirmekteydi. Hümayun ise bunun yerine kendisini bin yılın hükümdarı olduğuna dair mistik iddialar yansıtan, kozmik düzen içinde sembolik bir yere konumlandırmaya çalıştı. Sarayını, kutsal benliğini merkeze alan küçük bir evren olarak düzenledi. Yüzünü saray mensuplarını ilâhî nurundan koruyacak bir örtü ile örttü, bu örtüyü görkemini ortaya çıkarmak amacıyla nadiren de olsa ayinsel bir şekilde kaldırıyordu. Haftanın günlerine karşılık gelecek bir astral beden belirledi; imparatorluk işlevlerini bu günlere uygun renkler taşıyan, kendisinin tasarladığı kaftanlar giyerek yerine getiriyordu. Hümayun, örneğin, Merih'le ilişkilendirdiği Salı günleri kırmızı elbiseler giyiyor; "öfke ve intikam tahtına oturuyor ve tüm suçluların ve savaş esirlerinin hayalî cezalarla cezalandırılmalarını emrediyordu. Bu cezalar mahkûmun saklı özüne ve atfedilen suçlarına ilişkin Hümayun'a ilham olunan sezgiler doğrultusunda veriliyordu. Hümayun, çadırlarının, her biri bir burcu temsil eden on iki bölüm hâlinde yapılmasını emretti. Mistik güçlere atıfta bulunan Hümayun'un modeli, yoga aracılığıyla kozmik güçleri yorumlama ve yönlendirmede uzmanlaşmış, kendisinin de yakın durduğu Şettâriyye tarikatının aşkın öğretilerini açıkça yansıtmaktadır. Hümayun, rejimine esas teşkil edecek bir imparatorluk kültü yaratmak için buna benzer çok sayıda özgün ayin kullandı.