Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tarih Şuuru: Geçmişten Hisse Almak
"Geçmişten adam hisse kaparmış.. Ne masal sey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?,, (Mehmet Akif Ersoy)
"BİR KISSA BİN HİSSE 🌷 Harun Reşid'in oğlu Me'mun henüz çocuk iken, hocası sebepsiz yere sopayla ona vurmuştu. Me'mun: -'Neden bana vurdun?' diye sordu. Hocası ona sadece: -'Sus!' dedi. Biraz konuştular. Me'mun tekrar sordu: -'Neden bana vurdun?' Hocası yine: -'Sus!' dedi. 20 yıl sonra Me'mun halife olunca, ilk iş olarak hocasını çağırttı ve: -'Bana neden sebepsiz yere vurmuştun?' diye sordu. Hocası tebessüm ederek: -'Onu hâlâ unutmadın mı?' dedi. Halife Me'mun: -'Vallahi asla unutmadım.' dedi. Hocası tarihe ibret olarak not düşülecek şu sözleri söyledi: -'Zulme uğrayanın asla unutmayacağını öğrenesin ve kimseye zulmetmeyesin diye yaptım. Sakın ha kimseye zulmetme! Çünkü zulüm, yıllar geçse de kalpte sönmeyen bir ateştir dedi.." 🥀
Reklam
Biz Türkler bu şehirleri kılıçla aldık. Hepimiz ehli sünnet vel cemaat mezhebini takip ederiz. Bizim yurdumuzda kötü mezhepler yoktu. Ama ne zaman ki bu kötü mezhepliler sizin aranızda iş tutmaya başlarsa sırlarınıza erişirler, varınızı yoğunuzu ve yönetim şeklinizi öğrenirler. Eğer ansızın size karşı bir düşman ortaya çıkarsa hemencecik onun etrafında toplanırlar. Bazısı dini düşmanlığı bazısı da ezeli düşmanlığı sebebiyle düşmanlarınızla ortak olurlar. Sizin ne durumda olduğunuzu düşmanınıza haber verirler.
Sultan AlparslanKitabı okudu
Şöyle nakledilir: Bir adamın çok akıllı bir kölesi vardı. Bir gün kölesiyle birlikte bahçeye gidiyordu. Bahçenin ortasında bulduğu salatalığı soydu ve yarısını köleye verdi. Diğer yarısını da kendi- sine aldı. Köle zevkle onu yemeye başladı. Efendisi tadınca acı olduğunu farketti. Dedi ki: "Ey köle! Bu kadar acı bir salatalığı sana verdim ve severek yedin." Köle cevap verdi: "Ey Efendi! Senin elinden çok tatlı yiyecekler yedim. Bu kadarcık bir acı karşısında rahatsızlık belirtisi göstermeye utandım." Adam dedi ki: "Nimetin şükrünü, böylesi bir şekilde yerine getirdiğin için senden köle olarak istifade edemem." Bunun üzerine köleyi özgür bıraktı. Böylece o köle özgürlük mutluluğuna erişti.
Misafiri gösterişli bir şekilde ağırlamak cömertlik adabından değildir. Yine misafire surat asmak cimri, değersiz kimselerin huyudur.
Bir hadiste şöyle rivayet edilir: Musa, -Allah'ın salât ve selamı onun üzerine olsun- Allah'a yakardı. "Ya Rabbi! Hangi özelliğim yüzünden beni şerefli ve seçkin kıldın ve benimle konuştun? Her ne kadar peygamberlik makamı iyilik dışında bir sebebe dayanmasa da benim iyi özelliklerimden hangisi beni peygamberin olarak seçmene sebep oldu?" Allah ona şöyle hitap etti: "Şuayb'ın sürüsünün çobanlığını yaptığın zamandı. Bir gün güneşin aslan burcunda parladığı ve dünyanın sıcaklıktan kızgın bir tandıra benzediği bir öğle vaktinde bir kuzu elinden kurtuldu. Onun peşinden koştun. O da senin önünden kaçıyordu. Bu şekilde uzun bir mesafe kat ettiniz. Sen onun peşinden o kadar çok koştun ki sıcaktan çok bunaldın ve yoruldun. Onu yakaladığında kucağına aldın 'Ey zavallı! Kendini de beni de yordun' dedin. Ona hiç öfkelenmediğin gibi onu kucağına alıp sürüye dâhil ettin. Ey Musa! Seni, yarattıklarıma olan merhametin için seçtim. O zavallı mahlûka göstermiş olduğun merhametten dolayı peygamberlik tacını senin başına koydum ve iyilik kemerini senin beline bağladım."
Reklam
Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden tek bir kişi sağ kurtuldu. Dalgalar adamı küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi. Adam ilk günler kendisini kurtarması için Allah'a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden... Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklarından bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu. Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyot, kendisini kurtarması için Allah'a dua ediyordu. Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı. Geri döndüğünde kulübenin alevler içinde yandığını gördü. Duman dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada başını sokabileceği bir kulübesi kalmamıştı. "Allah'ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti. O kadar dua ettiği halde, başına bu olaylar geldiği için sitemler etti. Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı. "Benim burada olduğumu nasıl anladınız?" diye sordu bitkin adam kendisini kurtaranlara. Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı: "Dumanla verdiğiniz işareti gördük!"
Geçmişten adam hisse kaparmış. Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?.. Mehmet Akif Ersoy
Akif'in bir şiiri geliyor o an aklıma...
Geçmişten adam hisse kaparmış ne masal şey, Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar, Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?
Sayfa 13 - Hayat YayınlarıKitabı okudu
izz b. Abdisselâm'ın öğrencilerinden el-Bâci hâdiseyi şöyle nakletmektedir: "Hocamız bir Bayram günü Eyyübi Hükümdarı Eyyûb'un yanına kaleye gitti. Orduyu ve devlet erkânını hükümdarın önünde saf saf dizilmiş halde gördü. el-Meliku's-Salih de Bayram günlerine özgü bir şaşaa içerisinde, Mısır hükümdarlarının âdeti üzere süslü
96 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.