selamlar ...
En sevdiğim kokular içerisinde en sevdiğim şair-yazar #NurullahGenç hocanın memleketime gelişi birleşti bugün ...🥰😍 Hocamızın Hindiba şiiri ile taçlandıralım bu görseli o halde ..💐💐 Kartallar uçar mı bir harâbeden Köprülerden benim yârim geçer mi Sen neden bu kadar güzelsin, bilmem Taşırsın yeryüzüne ebedî tohumları Ben ise kuruyacak bir suyun mahkûmuyum Avuçlayıp öpüyorum kumları Bir karadelikten bakarken hayat Meydan okuyanlar kim bu serâba Söyle bana hindiba Sen nasıl bu kadar ceylan koşması Sen nasıl bu kadar yollar aşması Sen nasıl bu kadar güneşe meftun Sen nasıl bu kadar sahra çeşmesi
BELKİ’NİN KANATLARI
Gözlerini Azraile dikip “Sadece şu ağaca kadar koşup dönmek istiyorum. ölmeden önceki son isteğim bu” dedi. Azrail, ‘on binlerce yıldır insanlarla yüzgöz olduğum için sonunda onlara benzemeye başladım’ diye düşündü. ‘Neden kendi kendime konuşmaya devam ediyorum ki, canını alıp gitmeliyim.’ Adamın yalvaran bakışları ıslanmıştı. ‘İnsanlık adlı bu hastalıktan bir an önce kurtulmalıyım’ diye düşünen Azrail, “Tamam” diye konuştu,”Tamam.” Adamın yüzünde kocaman bir gülümseme doğmuştu. Bütün hayatını geçirmiş olduğu tekerlekli sandalyenin her iki tarafından tutarak zor belada olsa doğrulmayı başardı. sonra da kalktı ayağa. Sevinç gözyaşları döküyordu. İlk iki-üç kez düşecek gibi olmuştu. Koşmaya başladığında ise, gözyaşlarıyla ıslanmış sevinç çığlıkları atıyordu. Bütün bunlar olurken Azrail’in yüzünde acıdan bir uçurum derinleştikçe derinleşiyordu. Kara kuyu gözlerinde burukluğun doludizgin nehirleri… Adam, ağaca ulaşmıştı ulaşmasına da, dönüp geriye doğru koşmak yerine, ilerdeki duvara doğru atılmıştı. “Ah şu aptal insanlar” diye mırıldandı Azrail, önce iskelete, sonrada simsiyah bir yıldırıma dönüştü, ardından da adamın gözden kaybolduğu yöne doğru atıldı.
Reklam
+ Neden aynaya yumruk attın? - Çünkü beni bir bütün olarak gösteriyordu. Oysa ben paramparçaydım.
En sevdiğim iki alıntımı birleştirdim
İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı Ne zevk düşkünlüğü ile gevşeyecek zevkler içinde asıl mutluluğun ve sıhhatli erdemlerin tadını kaybedecek kadar zengin ne de kendi çalışmanızla elde edemediğiniz seyleri sağlamak için başkalarınin yardımina bağımlı olacak kadar fakirsiniz. Kaybolan Bağlar Hayatınızda neyi neden yaptığınıza rehberlik eden tüm değerleri bir pasta gibi düşünmeniz gerekiyor. Materyalizmi ve statüyü saplantı haline getirdiğinizde o dilimin boyutu artıyor. Örneğin: ofiste kalıp çalışmaya devam edebilirim ya da eve gidip çocuklarımla oynayabilirim. İkisini birden yapamam. Materyalist değerlerime büyükse ofiste kalıp çalışırım. Aile değerlerim daha büyükse eve gidip çocuklarımla oynarım. Bu materyalist insanların çocuklarını önemsemiyor anlamına gelmez ama materyalist değerler büyüdükçe diğer değerler ister istemez daha az yer kalacaktır. Bir reklam ajansı müdürü '' en iyi reklamcılık inanlara o ürüne sahip olmadıkları takdirde kendilerini ezik hissettirir. Reklamcının işi duygusal zaafları deşmek '' demiştir. Kültürümüzün bebeklikten başlayarak bize yapmamızı öğrettiği şeyleri yapıyorlar. Reklam sloganlarının ete kemiğe bürünmüş hali gibiler.
Aynı konuda çok kez hayal kırıklığına uğramak insanı değiştirir . "Neden değiştiğini sorgulayanlar, Neler yaptığına baksınlar. Kimse bir günde değişmez...
İnsanın kendi içinde ekip biçeceği bir tarlası varsa orada yaşamak ve öylece oraya gömülmek dururken neden dış dünyanın insanları, onların tartışmaları veya mutluluklarıyla uğraşsın ki?İçimizdeki tarladan ürün beklerken sanırlar ki mutsuzluktan ölüyoruz.Halbuki bu bekleyiş emeğin karşılığını beklerkenki sessizliktir.Biz ne dünyaya küsmüşüzdür ne de sırtımızı her şeye dönmüşüzdür.Kısacası bir kaçış değil keşiftir aslında bu.
Reklam
Siyah Gözlerine Beni de Götür
youtu.be/IiNKS1q4X5E?si=... Daha dokunmadan kurudu irem Çöllere bir türlü yağamıyorum Yeni bir koşunun başlangıcında Biraz deprem sonrası
Kahve gözlerim gecenin karanlığına açtı kapaklarını. Duvar saatinin tok sesi asılı havada, tik-tak… Sokak lambasının soluk sarı ışığı vuruyor pencereden içeriye. Kalktım uyuyakaldığım kanepeden, boğazıma oturan yumrunun acısını saymıyorum. Ayaklandım. Baş dönmesi, biraz mide bulantısı… İlk adımımda ayağıma takılan cam şişesi, belli içmişim birkaç şişe. Eğilip yokluyorum, var mı diye dolu bir şişe; Bir, yok. İki, yok. Üç, yok… Ah hadi ama! Doğrulup çıkıyorum odadan. Önce mutfağa sonra banyoya gidiyor boş adımlarım. Neyi arıyorum, gecenin bu saatinde neden ayaktayım? Biliyorum, hissediyorum. Bu sefer olacak. Saçlarımı çekiştiriyorum hızla. Çok karanlık koridor. Boğazım acıyor. Az önce mutfağa gittim, neden su içmedim? Tekrar git ve su iç! İçtim. Geçmiyor. Bir el boğazıma yapmış gibi. Çıkmam lazım. Bu evden çıkmam, bana yaklaşan o şeyi karşılamam lazım. Çıktım. Sokak ıssız. İçim gibi mi? Hayır, fırtınalar dinmedi henüz. Koşuyorum. Benim için geldi biliyorum. Hani? Nerede? Koşuyorum. Boğazım acıyor. Ellerim titriyor, alnımdan burnuma damlıyor ter. Soğuk, çok soğuk. İçim yanıyor. Koşuyorum, bir kedi görüyorum. Siyah. Göz kırptı. Kediler göz kırpmaz! Neyin içindeyim? Bu oyunun adı ne, kaçıncı perde? Benim rolüm ne? Koşuyorum. Koşuyorum… Son bir adım, ve duruş. Az sonra düşüş. Bak burası, geldiğim yer uçurum. Hani? Sen nerdesin celladım? Geldim bak, koşa koşa. Göster bana yüzünü. Ani bir ses duydum, arkamı döndüm. İşte burda. Celladım burda. Bir adım, iki adım, üç, dört… Bir gülüş, bir bakış. Bir ayna ve aynada ben. ~Cihan
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.