“Açan bir gül kapanmış da yeniden goncalaşmış gibi. Gönül huzuru yanaklarına yeniden renk vermişti.”
"İçimdeki fırtına kesildiğinde yağmur sonrası açan gökkuşağının yedi renginden birine bürünmek istiyorum. Duygulardan, insanlıktan, yaşamdan kaybolup gitmek istiyorum. Bir renk olup sadeliğimi yaşasam ya da bir çiçek olup bir kenarda sulanmayı beklesem." Seboizm
Reklam
Bir zamanlar sevginle ateşlenen başımı Dizlerinin yerine Dayasaydım taşlara Hani bendim yedi renk Hani tende can idim Hani bendim yedi renk Hani tende can idim
Renkleri görme yeteneğimizin, primat atalarımızın meyvelerin olgunlaşmış mı yoksa ham mı olduklarını anlama ihtiyacı sonrasında kazanıldığı düşünülür. Renkleri görmeyi başardıktan sonra, bu yeteneğimiz bütün diğer amaçlar için de kullanılabilir duruma gelmiştir. Bu yeteneğimizi haritaları okuyabilmek, karşımızdaki kişinin utançtan kızaran yüzünü görebilmek ya da gömleğimizle uyumlu bir ayakkabı bulabilmek için de kullanırız. Meyveler söz konusu olduğunda da benzer bir durum vardı ortada. Kırmızı ya da yeşil renkler olgunluk durumunu gösteren renkler olarak hâlâ dikkatimizi çekmeye devam etseler de, artık trafik ışıklarında, reklamlarda ya da herhangi bir sanat yapıtında karşımıza çıkıyorlar. Bununla birlikte, doğanın varsayılan rengi olan yeşil, bir yandan da yatıştırıcı, dinlendirici ve hatta boğucu bir renk olarak değerlendiriliyor.
Sayfa 68 - Akılçelen KitaplarKitabı okudu
Günün Yalanı
Eflatun renkli bir gül sanmış beni, renk nedir bilmeden
Nerdesin? Meğer ne doldurulmaz bir derinlikmiş yokluğun. Kaderde bu sensizlik de varmış. Her insanın yüzünde sana benzeyen bir şey aramak da varmış. Sesini duymak varmış şarkılarda, bütün kitaplarda seni okumak varmış. Meğer ne dayanılmaz bir şeymiş yokluğun. Kâğıtlara seni yazmak varmış, renk renk düşünmek varmış seni, çiçek çiçek koklamak varmış. Artık hiç yazmasan da olur hiç gelmesen de... Meğer ne türlü bir ölümmüş yokluğun.
Reklam
"Ondan önce bir karanlığa gömülmüş, uyuyor gibiydim; ama o gelip beni uyandırdı, kaldırıp ışığa götürdü, çevremdeki her şeyi bitmez tükenmez iplerle renk renk bir dantel gibi işledi. Bana en yakın, kendisini en iyi anladığım, benim için en değerli insan o oldu. Onun dünyaya duyduğu karşılıksız sevgi, zorluklarla dolu hayata karşı içimi güçle doldurarak beni zenginleştirdi."
Aydan Düşen Lalezar
Tenha sokaklardan geçen bir beyaz lale Renk veriyor siyah geceye ela gözleriyle Bir fecir düşüyor kirpiklerinden menevişli El değmemiş hayat, parmaklarında mesire Hüma kuşu şakımaya başlıyor sarı gelinle Ansızın azelyalar doğuyor göklere biteviye Gökyüzü damlalar hâlinde yerlere müştehi Toprak tebessüm eder, huzur onun üstünde Rüzgârdır körpe mutluluk, rayihalar içinde Bengisu taşır bulutlar, kelebek sinesinde.. Buraya ahzanlar yabancı, ölüm yere serili Gönülden gönüle akan, hayat şelalesinde
Sayfa 48 - Serhat Karahan , Aydan Düzen LalezarKitabı okuyor
Hafızanın, fantazinin ve düşlerin homojen bir bütünde karıştığı bir film varsa, o da Tarkovsky'nin Ayna (Mirror) filmidir. Elbette film, yazar-karakterin yarı düş kurar, yarı ayık durumdaki çocukluk travmalarını, gizemli hafıza parçalarını ve zihninde saklanan güçlü anımsama anlarını çağrıştıran kabul edilmiş otobiyografik esinlerle
>< Dünyaya geldiğinde boşboş bir tuvaldir insan. Etrafındaki herkes, alır eline fırçaları, bir renk katarlar, bir resim yaparlar üzerine. Biten resim sensindir, seni anlatır. Seni o fırçalardan çıkanlar var eder. Bazen istemezsin, bazılarını silersin ellerinle, yenisini çizer boyarsın. Bazılarını silecek malzemen yoktur. O hep bir iz olarak kalır.
Sayfa 19
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.