Beşinci Mektup
Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Beşinci Mektup Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu.
Reklam
"Ey İnsan! Bu kitabı sana ithaf ediyorum. Başının üstünden büyük bir rüzgâr geçiyor. Yalancı bir fecirle başlayan asır kararıyor ve sana tek ümit ışığı olarak en kudretli kaynağı uranyumda değil, senin ruhunda sıkışmış maddeden kopararak çıkardığın korkunç tahrip aletinin patlayışından yükselecek alevi bekletiyor. Ey bahtsız! Tarihinin hiçbir
Hele son zamanlarda, ecnebi işgali altında bir zindan haline giren İstanbul'da, bir kaçış ve kurtuluş parolası gibi kulaktan kulağa fısıldanan, her fısıldanışta gözlerde bir ümit ve intizar ışığı parlatan ve o gizliliği kendisine esrarlı bir cazibe veren Ankara kelimesi, ideal Ankara'nın adı, zihinde bir hayal ülkesi olarak yaşayan bu yeri adeta bir masal iklimi haline sokmuştu.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir koku­su var, bütün çiçeklere degişmem. Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Tanrıların yeryüzündeki temsilcisi Kral Pisiris, babamın başını kestirmişti, sevdiğim kadının, çocuğumun ölümüne neden olmuştu ve ben ödlek Patasana, onun karşısına çıkmamış yüzüne tükürmemiştim. Korku, ışığı boğan karanlık bir gece gibi aklıma, yüreğime çökmüş, bütün bedenimi sarmıştı. Evet, ben bir korkaktım ama korkaklar da intikam alırdı. Belki de en iyi intikamı korkaklar alırdı. İlan etmeden, sinsice bekleyerek, hiç kimsenin ummadığı bir anda...
Sayfa 338Kitabı okudu
Reklam
Özlemin buruk bir tadı var
Özlemenin bir buruk tadı var,hele seni özlemenin.Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.Bir ışığı var,bir rengi var seni özlemenin anlatılmaz.
Beşinci Mektup
Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Beşinci Mektup
... /... İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı, Yaşantımız özlemlerle güzel. Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem. Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz. Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam; Seni özlediğim içindir. Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni; Seni özlediğim içindir. Yaşıyorsam; içimde umut varsa, Yine seni özlediğim içindir. Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
Fikriye Hanım’ın 28 Ağustos 1922’de Mustafa Kemal’e yazdığı şiir
“ Benim gözümün nuru ! Gönlümün Efendisi ! Gecemin Işığı Efendim ! Ciğerim kanıyor , sanma ki yarasından , Aylardır öksüzüm , Fikriye derken can veren sesinden, Döktüm ayaklarına ne kaldıysa geriye Fikriye’den Gel kurtar demeye kalmadı güç , çektiğim bu çileden . Çok mu gördün kuluna iki satır yazmayı ? İsterdi bu kırık gönül seni bir fırçayla resmetmeyi , Tek arzumdur ölürken seni bir kerecik görmeyi , Nasip eder mi Tanrı bilinmez , kollarında ölmeyi . Eylemem feryat , şikayetçi ise hiç değilim. Gerçek dünyaya gidince bilinsin ki orada da seninim . Cennette de olsam , her gece duanı beklerim . Yattığım yer ışıkla dolsa da ayaklarına yüz sürmeyi tercih ederim . Gel bir damla ümit ver , gitmeden önce dönüşü olmayan yere , Görenler sanır ki hastayım , değil , kulun divane . Süzgün gözlerim görmez oldu , kan kusuyor garibin . Sevdi gönül neylesin , gözleri açık gidecek cennete . “ Fikriye ( 28 Ağustos 1922 )
Sayfa 131 - Siyah Beyaz yayınlarıKitabı okudu
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.