Kitap okumak ta… Nasıl olsun?
Kendini okuyamayan da ne hayatı ne de insanı okuyabilir. Kitaplar bu bağlamda insanın ruhunu ve yüreğini besleyen kadim azıklardır. Insan nasıl yemek yiyerek bedenini besliyorsa kitaplarla da ruhunu ve yüreğini besler. Bu sebeple yediklerimize nasıl dikkat ediyorsak okuduklarımıza da aynı dikkati ve özenigöstermek zorundayız. Bir romantik Alman
Ahmet edip başaran/rüzgar külü
Dişiliği kabullenmek Basit gelse de kabullenmek kendi içindeki ışığı fark Edip onu inkar ettiğinizde özgür olduğunuzdan söz edemeyiz. Kabullenmek, kendinize yönelmeyen ve kendinizi daha iyi tanımaya yönelik atacağınız bir adımdır. Zihinsel olarak kendimizi kabullendiğinizi düşünebilirsiniz ama kabullenme daha çok içsel bir durumdur. Kendinizin ne
Reklam
Eğer bir odada yaşamak zorunda iseler daha az hür, iki katlı müstakil evde daha fazla hür olduklarına inanırlar. Uçakla seyahat etmek onlar için at arabasıyla seyahat etmekten daha hür olmak demektir. Daha hür olabilmek için toprağın derinliklerine inmek gerektiğine, gökyüzünün ötesine geçmek gerektiğine inanırlar. Ne kadar alete hükümran iseler o kadar hürdürler. Köpek büyüklüğünde at yetiştirmek veya taneleri ceviz büyüklüğünde olan üzüm salkımları elde etmek onların en çok hür olduklarının delilidir. Kısacası kâfirlerin hürriyeti marjinal, sınıra ilişkin bir hürriyettir ama hangi sınırda durması gerekeceği hususunda onların da bir bilgisi yoktur.
Sayfa 36 - TİYO Yayıncılık, 14. BaskıKitabı okudu
Şimdi ben de burada, Girit'in bu kıyısında dedemin merakını sürdürüyorum. Ben de sanki fenerle aramışım gibi, bir konuk bulmuştum; şimdi gitmesine izin vermiyorum, bana bir yemekten fazlasına mal oluyor ama, değer! Her akşam işten çıkmasını bekliyor, onu karşıma oturtuyorum; yemek yiyoruz, hesap zamanı geliyor: "Söyle!" diyorum, sonra pipomu içerek dinliyorum; bu konuk, yeryüzünü, insan ruhunu çok dolaşmış, onu dinlemeğe doyamıyorum. "Söyle Zorba, söyle!" Zorba, her akşam beni Yunanistan'da, Bulgaristan'da, İstanbul'da gezdiriyor, ben de gözlerimi yumup seyrediyorum. Şu karışık sorunları olan, çok çekmiş Balkanlar'ı dolaşmış, küçük gözleri, hepsini şahin gibi hızlı ve keskin bakışlarla süzüp geçmiş. İkide bir gözlerini yumruklaştırıyor, bizim alıştığımız ve önem vermeden geçtiğimiz şeyler, Zorba'nın önünde korkunç sırlar gibi dikiliyor. O gene bir kadını görünce ürpererek durur, "Ne sırdır bu?" diye sorar. "Kadın ne demektir, neden böyle beynimizin vidalarını laçka ediyor? Söyler misin bana, nedir bu?" Bir adama, çiçek açmış bir ağaca, bir bardak serin suya da bakarak aynı biçimde gözlerini yumuklaştırıp sorar. Zorba her şeyi, her gün ilk kez görmektedir.
Sayfa 60 - Can YayınlarıKitabı okudu
Mektubunun bir yeri bana bilhassa yakın geldi: İnsanların hemen hepsi hayatı karın doyurmak ve lalettayin biriyle yatmaktan ibaret farz ederler. Halbuki bu takdirde insanın diğer hayvanlardan ne farkı vardır, onların dimağları da karınlarını doyurmak ve kendilerine bir eş bulmak hususunda kâfi derecede hizmet görüyor, ancak bunları düşünmek, onlardan hiç ayrı olmamak demektir. Halbuki insanın bir de dimağı vardır ki yemek, yatmak, eğlenmek gibi şeylerle alakadar olmayan birtakım ihtiyaçlar taşır. Kendine yakın bir arkadaş arar. Kendisine yardım edecek (maddi ve manevi yardım edecek) diğer bir insan ister ve bunun mümkün olabilmesi için yardım isteyen diğer insanlara yardıma hazır bulunur. Sonra muhakkak sevilmek ister, bunun için de başkalarını sever.
Hiçbir şey ne tam kötü ne tam iyidir. Bir şeyler kaybediliyorken bir şeyler kazanılıyor demektir.
Sayfa 79 - TiyoKitabı okudu
Reklam
576 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.