Mem-zin destanı halk arasında iki gencin arasındaki aşk destanı olarak geçse de hikâyeyi farklı kaynaklardan dinleyince öyle olmadığı anlaşılıyor.
Exmede Xani destanı kağıda dökerken 3 karektere eşit koşullarda davranmayıp Mem'i ön planda tutmuştur,Mem-i aşkından ölüp biten biri olarak tasvir etsede olay örgüsü Mem-in böyle bir kişi
dünyanın bir ucunda yer alan kuş uçmaz kervan geçmez bir yerden bahsediyoruz. Şayet hayatınızın bir anlamı olup olmadığından çok emin değilseniz ve bunu bir deneye tabi tutmak isterseniz, yahut tüm düşüncelerinizi unutup başka bir adama dönüşmek gibi bir derdiniz varsa orası tam da size göredir. Yalnızlıktan ölmek ve kendinizi bir köpek gibi hissetmekse gayeniz, öylesi bir yere gitmeniz gerekir. Lamı cimi yok. Hissizlik... Dikkat dağıtacak hiçbir şey yok; teselli bulunacak bir şey de. Gölgesi olmayan bir mekân... Vahşi... Başka yerde zor rastlanır bir gökyüzü var orada. Gecesi de gündüzü gibi yoğun. Cefa çektirecek kadar hem de... Kişiye kendisini kumun içine kaçan böcekten bir milimetre daha büyük hissettirme kapasitesine sahip bir mekân..
" İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendisini bilmezsin,
Ya nice okumaktır?…"
- Yunus Emre
Bu inceleme belki de yazmakta en çok zorlanacağım incelemelerden biri olacak: Filibeli Ahmet Hilmi’nin kaleme almış olduğu A’mâk-ı Hayal.
A’mâk-ı Hayal, edebiyatımızın ilk felsefi ve gerçeküstü romanıdır. Bu yönüyle eser
Hep birlikte istasyondan TBMM'ye kadar yürüdüler. Yol bozuk ve yokuştu. Ama kimse yorulmadı.
Hiçbirinin ayağı yere değmiyordu.
Çünkü bu bir zafer yürüyüşüydü.
Her millete ve her kuşağa nasip olmayan olağanüstü bir olaydı.
Sizde bazen arafta kalmış gibi hissediyor musunuz? Hiç bir yere ait olmama hissi…Bazen böyle oturup düşündüğüm oluyor ben ne yapıyorum bu hayatta diye? İçimde; eteklerini toplamış, arkasını dönmüş, yüzünü düşürmüş bir kız çocuğunun hüznü var. İçim bu kadar büyümeyi kaldıramıyor.
Küçük kalmak istiyorum ama, ne “babamla” dertleşebiliyorum, ne de “annemle”. Sadece yaslanarak tavana bakıyorum.
" Her çağda şartlar ne kadar ağır olursa olsun inananlar için bir Nuh'un Gemisi vardır.
İnananlar ona sığınırlar ve onu felaketlerin yatıştığı veya erişemediği, trajik çizgilerin durgunlaştığı bir yere ulaştırabilirse kurtuluş yeniden başlayacak demektir. "
...ama hiçbir yere kök salamamıştı. Etraftakileri memnun edecek kadar uyum sağlamış ama kendisi tatmin olmamıştı. Her zaman bir huzursuzluk hissiyle altüst olmuş, daima ötelerden gelen bir çağrıyı duymuş, kitapları, sanatı ve aşkı bulduğu ana kadar hep dolaşmış ve aramıştı.
“Bazı iplerin kolay koptuğunu, bazılarınınsa asla kopmadığını bilecek kadar kalmıştım hayatta. İnsanın kendine kaçacak pay bırakması; ille de bağlanacaksa bir yere, çürük ipler seçmesi gerektiğini bilecek kadar yaşamıştım.”
Çoğumuzun çocukluğundan hatırladığı, anne, baba ya da başka büyüklerinden duyduğu masallar, efsaneler vardır. Öyle bir anlatırlar ki size, öyle bir kaptırırlar ki kendilerini, , onlara bakan, bilgi açlığıyla bekleyen birkaç göze, anlattıkları hikayenin gerçek olduğunu ispat etmek isterler sanki. Ben de bir zamanlar o çocuklardan biriydim. Babamın
Sonra fark ettim ki
Su akıyor, rüzgar esiyor, yağmur yağıyor
Her şey yine ve aynı şekilde oluyor
Öyle bir yere geldim ki
Sıcak ve soğuk, aşk ve nefret, savaş ve barış
Üşümek ve sonra ısınmak gibi
Gitsem ayrılık olur, kalsam çöl
Gidersem bende hasret olur ve belki beni sevenler de özler ama
Anladım ki özlemden hiç kimse ölmüyor, ama ben
Et-Tusi'ye hayran kaldım. Bence herkesin okuması gereken bir kitap olmuş. Özellikle matematik ve mühendislik okuyanlar da okusun. Çünkü bu mesleklerin farklı bir ilim dalı olarak ayrılmasında çok önemli bir yere sahip.
Bir insan zeki olabilir, çalışkan da olabilir ama kıvrak bir zekaya sahip olup bu zekasını girişimcilik ruhu ile kriz anlarını fırsata dönüştürmek pek az kişide gördüğümüz bir yetenek olsa gerek. Helal olsun dedim. Kitaptaki olayları anlatmayı çok isterdim. Ama siz okuyun sürprizi kaçmasın. Bu kitabı okuyan biri ile bu platformda sohbet etmek çok isterim aslında.
Bu arada kitaba tekrardan dönecek olursam bir ilim insanın babası da çok önemliymiş dedirtti bana. Babanın oğluna verdiği nasihatler,dönemin tarihi, devlet başkanları, zamanın zihniyeti, çağdaşları,olaylar o kadar güzel işlenmiş ki kitabı hazırlayan, derleyen
Süleyman Feyyaz da çok büyük bir saygı duydum.
Okumak isteyen herkese tavsiye ederim. Mutlaka okuyun, okutun
Siz kitapları raflara diziyorsunuz ve hepsi bir toplam ediyor, ama bu sadece bir yanılsama. Çeşitli konuları takip ediyoruz ve insan bir süre sonra kendisine çeşitli dünyalar tayin etmiş oluyor; ya da şöyle diyelim, kendisine, elindeki izlerden yola çıkarak, bir seyahat rotası çiziyor. Bu, basit bir iş değil. Sahip olmadığımız bir kitaba yapılan göndermeler karşısında duyduğumuz ilgi sonucu kaynakçalarla tamamlanan bir süreç... Kitapları buluyor ve onların bizi başka bir yere götürmelerine olanak tanıyoruz. Gerçi, çok sınırlı bir okur olduğumu da itiraf etmem gerek. İlla tüm dipnotları okumam, her kavramı anlamam lazım, dolayısıyla bazen sadece tek bir bölümü anlamak için yirmi kitap daha okumam gerekiyor. Bu işe kesinlikle bayılıyorum.”
Yüzünde seve seve karşılık verdiğim bir gülümseme belirdi.
“Ama ne yazık ki,” dedi, “günde kaç saatimi okumaya ayırabilirim ki? Toplam dört, bilemedin beş saat. Görüyorsunuz işte. Sabah sekizden akşam beşe kadar çalışıyorum. Buraya geleceğim anı bekliyorum çaresizce. ‘İn’ diyelim buraya, siz de uygun görürseniz; inime girmeyi ve akşam yemeği saati olan ona kadar keyifli bir zaman geçirmeyi iple çekiyorum.
Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.
"Ashabım! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise canlarınız, mallarınız, namuslarınızda öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden