Dinin hayatımızdaki işlevselliği üzerine
Jung'a göre din, bireysel ve toplumsal sağlık açısından büyük önem arz eder. Çünkü din insan hayatına anlam ve yön belirler. Modern zamanlarda insanın yaşadığı sendromlara cevap verir. İnsanın yabancılaşmasını engeller. Sosyal bir varlık olarak insan toplumla bağı olmadan yaşayamadığı gibi dış faktörlerin yıkıcı etkisini azaltabilen dünya ötesi bir prensip olmadan da varoluşu, spritüel ve ahlaki özerkliği için gerçek bir neden bulamaz. Tanrıya bağlanmayan bir birey, dünyanın fiziksel ve ahlaki kışkırtıcılığına kendi kaynakları ile direnemez. Böyle bir ortamda din zor zamanlarda sığınılacak bir "güven kapısı" işlevi görür. Jung'a göre insanın sorumluluğunun anlam kazanması açısından da dinin önemli bir fonksiyonu vardır. Dinin yokluğunda bireyin Tanrıya karşı sorumluluğu geleneksel bir erdem olmaktan öteye gitmez.
Psikoloji +3
Amerikan kültürüyle Türk kültürü arasında gözlediğim en önemli farklardan biri şudur: Türk kültüründe fakire acıma, "Allah bilir feleğin hangi tokadıyla adam bu hallere düştü!" düşüncesiyle, fakir insanı içinde bulunduğu kötü durumla ilgili bireysel sorumluluktan kurtarma eğilimi daha kuvvetlidir. Amerikan kültüründeyse kuvvetli eğilim, bireyin çevrenin koşullarının üstünden gelebilecek güçte olduğu biçiminde kendini gösterir: "Hangi sosyal ortamdan gelirse gelsin, her birey içinde bulunduğu kötü durumdan isterse kendini kurtarma olanağına sahiptir. Bireyin içinde bulunduğu o kötü durum devam ediyorsa bunun altında iki neden olabilir. Birey o durumun sürmesini istiyordur ya da o durumu değiştirecek gayreti göstermek istemiyor, başka bir deyişle tembeldir." Bu açıdan bakıldığında Türkler, öğrenilmiş acizlik kavramını Amerikalılara göre daha kolayca anlayabilir. Amerikalılar için bu kavramın anlaşılması zordur.
Sayfa 316 - Remzi kitapevi 43. BASIMKitabı okudu
Reklam
Dokuzuncu yüzyıla kadar Şaman inanışında olan Türkler Müslümanlığı seçtikten kısa bir süre sonra 9. yüzyıldan itibaren Anadolu topraklarında İmparatorluklar dönemini (Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları) başlatmıştır. Yaklaşık 800 sene sonra kendi içinde geçirdiği kurumsal ve sosyolojik dönüşümlere rağmen son İmparatorluk olan Osmanlı Devleti
...insan türünün varoluşundan kaynaklanan koşulları göz önünde tuttuğumuzda, vermek, paylaşmak ve fedakârlık yapmak duygularının böylesine yaygın ve yoğun olması bizi şaşırtmaz. Asıl şaşırtıcı olan, bu büyük ihtiyacın nasıl bastırıldığı ve bireysel çıkarı öne alan endüstri toplumlarında (ve ona benzer birçok diğer kültürde) dayanışma duygusunun nasıl ikinci plana itildiğidir. Bunun açıklamasını da, yine "bir olmak ihtiyacı" ile yapmak, kimi okuyucuya belki çelişik gibi gelecektir. Ama insanların neden yanlışa yöneldiklerini, en iyi bu duygu ile açıklayabiliriz. Kazanç-Kâr-Mülkiyet temelleri üzerine kurulu bir toplumun, sahip olmak eğiliminde bir sosyal karakter yaratacağı kesindir. Bu davranış biçiminin yaygınlaşıp, çoğunluk tarafından kabul edilir olmasından sonra, toplum dışına atılmaktan ve yalnız kalmaktan korkan bireyler, kendilerini çoğunluğa uydurmak zorunda hissetmektedirler.
Sayfa 140Kitabı okudu
312 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Bireysel sağlamlık :)
Merhaba Arkadaşlar :) Yeni bitirdiğim ve okumaktan çok keyif aldığım bu kitabı şiddetle öneriyorum. Zira satır aralarında ilerlerken yavaş yavaş iç dünyanızın neye ihtiyacının olduğunu ve kendi sorunlarınıza çözüm yolları keifediyorsunuz. Her bakımdan size bir yol haritası sunan bu kitabı lafı çok uzatmadan anlatalım. "Psikolojik
Psikolojik Sağlamlık (Rezilyans)
Psikolojik Sağlamlık (Rezilyans)Glenn R. Schiraldi · Nova Kitap · 202315 okunma
160 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Alfred Adler; bireysel psikoloji ekolünün kurucusu, Avusturyalı bir psikiyatristtir. Özellikle kişiliğin oluşumunda önemli bir etkisi olduğuna inandığı aşağılık kompleksi kavramıyla tanınır. Psikolojik sorunların da mutlaka çocuklukla ilgili olduğunu düşünenlerden biridir kendisi. Adler; kişilerin üsluplarının bebeklik ve çocukluk zamanlarında oluştuğunu, sağlıksız, bilinçsiz yetiştirilen bir çocuğun sosyal yaşamının önemini ve kendini bu sosyal hayata adapte etmesinin-edememesinin önemini vurgular. Eğer kişi sosyal hayatla ilgili olumlu gelişmelere dahil olamazsa aşağılık kompleksinin büyüyeceği ve çeşitli sorunlara yol açacağını da örneklerle anlatır. İlk anıların önemini altını çizerek bizlere aktaran Adler, çocukluk travmalarının bireyin tüm yaşantısını etkileyeceğini söyler. Tabii bu durumda ebeveynlere büyük bir iş düşmektedir. Bunun için de ebeveynin sağlıklı olması gerekliliği ortaya çıkar elbette. Eğitimin çocuklukta başladığı ve okulda devam ettiği ve çocuğu yönlendiren kişilerin de psikolojik açıdan bilinçli olmaları gerekliliği önem kazanır bu durumda. Tüm bunları çeşitli vaka örnekleriyle açıklayan Adler'in sürekli gelişimi destekleyen konuşmaları, psikoloji dünyasını etkileyen teorileri, uygulamaları, örnekleri ve düşünceleri okunmaya değer. Keyifli Okumalar!
Yaşama Sanatı
Yaşama SanatıAlfred Adler · Maya Yayınevi · 20212,626 okunma
Reklam
433 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.