Amacım, on dört yaşın nasıl da savunmasız bir yaş olabileceğinin altını çizmek. Ne tam olarak çocukluktan çıkmışsınızdır ne de bir yetişkinsinizdir, ne olduğunuzla ne olacağınız arasında sürekli gidip gelirsiniz. Örneğin ben, Birinci Lig’de oynamaya hakkım olduğunu düşünecek kadar küçük, ama Tanrı’nın varlığını sorgulayacak kadar büyüktüm. Komünist Manifesto’yu okumuştum, yine de pazar sabahları oynatılan çizgi filmleri seyretmekten hoşlanıyordum. Ne zaman yüzümü aynada görsem başka birine bakar gibi oluyordum.
Bir kişinin cezaevi hayatı aslında insanın kendi cenaze törenini izlemesi gibidir. Kim senin için ne kadar üzülüyor, kim cenazene geliyor, hepsini bu dünyadayken görürsün.