14 yaş
Birinci Lig’de oynamaya hakkım olduğunu düşünecek kadar küçük, ama Tanrı’nın varlığını sorgulayacak kadar büyüktüm. Komünist Manifesto’yu okumuştum, yine de pazar sabahları oynatılan çizgi filmleri seyretmekten hoşlanıyordum. Ne zaman yüzümü aynada görsem başka birine bakar gibi oluyordum.
"Okula gidişimizin birinci günü öğretmen bizi yere serilmiş sapların üstüne oturttu, elimize birer defter, birer kalem, birer de tahta tutuşturdu."
Sayfa 31 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Çok ceviz yiyoruz" yazabiliriz; ama "ceviz severiz" yazamayız, çünkü "sevmek" kesin bir sözcük değil, belirginlikten ve nesnellikten uzak. "Ceviz sevmek" ile "Anneannemizi sevmek" aynı şeyi ifade edemez. Birinci cümle ağızdaki hoş bir tadı belirtir, ikincisi duyguyu. Duyguları tanımlayan sözcükler çok belirsiz, bunları kullanmaktan kaçınıp nesnelerin, insanların kendileriyle, yani olayların sadık betimlemeleriyle yetinmek lazım.
«İdeal bir defter aynı zamanda karaokedir. İdeal bir defter çocukluğunda bardak altlığı olarak kullanılmaya, yetişkinliğinde kapı sıkıştırmaya yarar. İdeal bir defter üreme çağında geç bile olsa iki sayfasını açar, hatta bir pazar günü sabaha karşı açar sayfalarını. Tıpkı şu anda olduğu gibi. İdeal bir defter telefondur da. İdeal bir defter bir ofisin ortasında bir Yunan dönüşümüne olanak sağlar. Çalıştığım ofisteki gibi. İdeal bir defter üçüncü şahısta yazılmaz, birinci ya da ikinci şahısta da yazılmaz, üçünde birden yazılır çünkü idealdir. Fiil çekimleri de aynı kaderi paylaşır. İdeal bir defter kısa, bölük pörçük, tutarsız, uzun veya rastlantısaldır. Öyle olmalı, çünkü defterlerin yüce babası Hermes'tir.»
Sayfa 20
Hafız Mahmut'un Vaazı Önce hafif hafif âyet ve hadisten bahsederek, ulu'l-emre itaat faslından başladı. Yani bununla demek istiyordu ki 'burada bir işgal devleti var, bunun emir ve yasalarına itaat etmek bizim şu kitabımızda yazar'. Elindeki kitap mıdır, defter midir, onu halka gösterdi. İkinci ana hatta şöyle başladı ve
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Reklam
"Çok ceviz yiyoruz" yazabiliriz; ama "ceviz severiz" yaza­mayız, çünkü "sevmek" kesin bir sözcük değil, belirginlikten ve nesnellikten uzak. "Ceviz sevmek" ile "Anneannemizi sevmek" aynı şeyi ifade edemez. Birinci cümle ağızdaki hoş bir tadı belir­tir, ikincisi duyguyu.
Başarı nedir? Tüm Amerikan filmleri size başarıyı pompalar. Modern zaman hikâyeleri hep başarı üzerine kurgulanmıştır. Film kahramanı en sonda hep başarır. Ya birinci seçilir, ya öcünü alır, ya sevdiği kız onun olur, ya da filmin başındaki kötü takım yeni antrenörüyle birlikte şampiyon olur. Zenci okulunda beyaz hoca ele avuca sığmaz sınıfı adam eder, alkışlarla okuldan ayrılır.Filmlerdeki Amerikalı kahramanlar hep başarır, biz mutlu bitiririz filmi. Hep başaranlar vardır sahnede, onlarla tatmin oluruz.Onların kullandığı ürünleri kullanır, iyice rahatlarız. Göstergeler başarı üzerine kuruludur.Elimizde patlamış mısır ve kola, Bruce Willis’in başarılarını seyretmek; bir elimizde kalem, bir elimizde defter kendi başarımız için çalışmaktan daha kolaydır. Filmler yerine hayatı dikkatle gözlerseniz, bir kazananın etrafında onlarca kazanamayan olduğunu görürsünüz. Kaybettiğinizde en azından alınacak dersi kaybetmemekte fayda var.
"Çok ceviz yiyoruz" yazabiliriz; ama "ceviz severiz" yazamayız, çünkü "sevmek" kesin bir sözcük değil, belirginlikten ve nesnellikten uzak. "Ceviz sevmek" ile "Anneannemizi sevmek" aynı şeyi ifade edemez. Birinci cümle ağızdaki hoş bir tadı belirtir, ikincisi duyguyu. Duyguları tanımlayan sözcükler çok belirsiz, bunları kullanmaktan kaçınıp nesnelerin, insanların kendileriyle, yani olayların sadık betimlemeleriyle yetinmek lazım.
Öğrenim Hayatı
“İyi” ve “iyi değil” için çok basit bir kuralımız var: Kompozisyon “gerçek” olmalı. Olanı yazmalıyız, gördüğümüzü, duyduğumuzu, yaptığımızı. Örneğin “Anneanne bir Cadı’ya benziyor” yazmak yasak, ama “insanlar Anneanne’ye Cadı diyor” yazmak serbest. “Küçük Şehir güzel” yazmak yasak, Küçük Şehir bize güzel gelebilir ama bir başkası için çirkin olabilir. Aynı ölçüde “Posta iyi” diye yazamayız, bu gerçek değil; çünkü Posta bizim bilmediğimiz kötülükleri yapabilecek biri belki. Bu yüzden yalnızca “Posta bize battaniye veriyor” yazıyoruz. “Çok ceviz yiyoruz” yazabiliriz; ama “ceviz severiz” yazamayız, çünkü “sevmek” kesin bir sözcük değil, belirginlikten ve nesnellikten uzak. “Ceviz sevmek” ile “Anneannemizi sevmek” aynı şeyi ifade edemez. Birinci cümle ağızdaki hoş bir tadı belirtir, ikincisi duyguyu. Duyguları tanımlayan sözcükler çok belirsiz, bunları kullanmaktan kaçınıp nesnelerin, insanların kendileriyle, yani olayların sadık betimlemeleriyle yetinmek lazım.
Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
181 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.