Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir savaştan çıktın, yara bere içindesin, ancak birkaç gün içinde daha iyi hissedeceksin, daha iyi olması için genellikle önce canı yanar insanın.
çünkü büyük olasılıkla bir yanımla hâlâ zamanı geri getirmek istiyorum. ya da yola devam ettiğimi tam kabullenemedim; tabii gerçekten yola devam ettiysem. belki de aslında tek istediğim o kişiyle tekrar bağ kurabilmek; eskiden olduğum, izini yitirdiğim, hatta başka yere taşındıktan sonra sırtımı döndüğüm kişiyle. bir daha asla o günlerdeki kişi olmak istemeyebilirim ama onu tekrar görmek istiyorum, sadece birkaç dakikalığına, henüz tanışmadığı eşini terk etmemiş ve bir gün baba olacağı aklı hayaline gelmeyecek bu kişi kimdi, anlamak için.
Reklam
Dedektifler mi mağdurlar mı daha çaresiz?
Claps sessiz kaldı. Kafasındaki çukurlara saklanmış kelimeleri bulmayı başarsa bile Elaji'ye ne söyleyebilirdi? Birkaç gün içinde Ami'yi gömebileceğini mi? Sabretmesi gerektiğini mi? O canavarı yakalayacağını mı?
Sayfa 85 - Sonsuz YayıneviKitabı okudu
Bir gün daha eksildi ömürden...
"Ömrümün birkaç saatini satın alabilir miyim?" "Hayır hanımefendi, satmıyoruz; biz sadece satın alırız."
Sayfa 223Kitabı okudu
Atsız'a Milletvekilliği Teklif Ediliyor: Halkın belki de yarısının gönül verdiği Menderes ve arkadaşları idam edilmişti ama memlekette yaprak kımıldamamıştı. Türkiye seçim sath-ı mâiline girmişti. O günlerde Atsız'a da milletvekilliği teklif edildi. Erk Yurtsever anlatıyor: "2 Eylül 1961, Cumartesi günü saat 11 suları... Telefondaki
Atsız'ın Dostları ve Ziyaretçileri: Türk milliyetçiliğinin "uyutulma dönemi"nde Atsız'ın da faaliyetleri sınırlıdır. Günleri, yollarda ve Süleymaniye Kütüphanesi'nde geçmektedir. Tanıdıkların, kendisini merak eden Türkçülerin ziyaretlerinin de ardı arkası kesilmemektedir. Ya bilhassa öğle tatillerinde kütüphanede, ya da
Reklam
İran 2
ABD'nin İran'a yönelik en kapsamlı yaptırımları resmen başlatacağı 4 Kasım'dan [2018] birkaç gün evvel Tebriz çarşılarında dolaşmak, esnafın nabzını tutmak, yerli halkla sohbet etmek, en az Erdebil'deki tarih muhasebesi kadar öğreticiydi benim için. "Amerika ile kavga etmek istemiyoruz. Biz saygı görmek ve saygın bir şekilde yaşamak istiyoruz. Ama başımızdakiler kavgayı devam ettiriyor. Neden? Daha fazla yiyebilmek için!" diyen bir Tebrizli, hem dünyanın İran'a yönelik aşağılayıcı muamelesine isyan ediyor, hem de İran'ı yönetenlere güvenini artık yitirdiğini haykırıyordu örneğin. İranlılık kimliği, duygularını tamamen dışarı vurmasına engel olsa da, yaşanan ikilem ve çaresizlik, bu sözlerden açık-seçik belliydi.
Sayfa 97-98Kitabı okudu
Bir gün Don Kişot, hüzünlü kişiliğin bu ünlü şövalyesi, dünyanın gelmiş geçmiş şövalyelerinin en saf, en yüce gönüllü, en kalbi temiz olanı Don Kişot, sadık seyisi Sancho'yla serüven peşinde yolculuklara çıkarken birdenbire onu uzun süre düşündüren kuşku ve şaşkınlığın içine gömülüyor. Olay şu: Yaşamöykülerini şövalye romanları adı verilen ve
Sayfa 950 - 951, 952, 953, 954, 955 Yapı Kredi Yayınları
... Köy sakinlerinin kimi evindeydi kimi tarlasında çalışıyordu, her biri kendi işine dalmıştı ki birden kilisenin çanı duyuldu. ... Çanlar gün içinde birçok kez çalardı; dolayısıyla bunda şaşılacak bir yan yoktu. Ama çalan yas çanıydı, üzgün üzgün ve bu, evet, şaşırtıcıydı, çünkü bildikleri kadarıyla köyde kimse ölüm döşeğinde değildi... ... Çan birkaç dakika daha çaldıktan sonra sonunda sustu. Daha sonra kapı açıldı ve eşikte bir köylü belirdi. Bu adam her zamanki çan çalma görevlisi olmadığına göre, bu durumda, köy sakinlerinin ona zangocun nerede olduğunu, kimin öldüğünü sormaları anlaşılır bir şeydi. “Zangoç burada yok, çanı çalan benim” diye cevap verdi köylü. Köy sakinlerinin ısrarla “Peki ama ölen de mi yok?” diye sormaları üzerine köylü şöyle dedi: “Hayır, ismi olan, insan görünümünde biri için değil, adalet için çaldım yas çanını, çünkü ölen, adalet.” (José Saramago)
Sayfa 24 - Kafekültür Yayıncılık, İstanbul, 2013Kitabı okudu
Bugün kalktığında gün boyu bir yalancıya, bir hırsıza, zina işleyen birine, bir katile rastlayacağını düşün. Onlara insan gibi davranacağını anımsa. Çünkü onlar tıpkı senin gibi insandırlar bu yüzden onlarsız olamazsın tıpkı alt çene kemiğinin üst olmaksızın olmayacağı gibi. Markus aurelius için en önemli olan başka insanların davranışlarının
Reklam
6.cilt
1491. Ebü’l-Fazl Abbâs İbni Abdülmuttalib radıyallâhu anh şöyle dedi: - Yâ Resûlallah! Bana Allah Teâlâ’dan isteyeceğim bir şey öğret, dedim. - “Allah’dan âfiyet dileyin!” buyurdu. Aradan birkaç gün geçtikten sonra tekrar yanına geldim ve: - Yâ Resûlallah! Bana Allah Teâlâ’dan isteyeceğim bir şey öğret, dedim. - “Ey Abbâs! Ey Resûlullah’ın amcası! Allah’tan dünya ve âhirette âfiyet dileyin!” buyurdu. Tirmizî, Daavât 85.Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 209. ... Halbuki Hz. Ebû Bekir’in haber verdiğine göre bir gün Resûl-i Ekrem minbere çıkmış, sonra ağlamaya başlamış ve ashâbına, “Allah’tan af ve âfiyet dileyiniz; zira bir kimseye imandan sonra âfiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir” (Tirmizî, Daavât 106; İbni Mâce, Duâ 5) buyurmuştu.
"Temiz bir sayfa açmak ve o sayfayı seninle birlikte yeniden yazmak istiyorum." Dedi. Kabul ettim. O sayfaya birkaç güzel kelam yazdık. Ben uç kısmlarına kenar süsleri yapmaya çalıştıkça Iskender sayfada origami denemeleri yaptı. Daha sonra o "a4" kâğıt "c4" tipi patlayicıya dönüşüp ellerimde infilak etti. O yanmış ellerden hala merhamet umar Iskender. Ağır aksak yürüyen bir evlilik bizimkisi.. Yavaş başlayıp hzlandığımz, dingin başlayıp heyecanla devam ettirdiğimiz bir delilik. Bu normal olrmavan bir durumdur. Genelde insanlar evliliğe hizlı bir giriş yapıp gelişme içinde boğulurlar. Ya da bir delilikle karar verip heyecanla yürüdükleri bu volda refüjlere çarpa çarpa yavaşlarlar. Ama biz gün geçtikçe daha da heyecanlanıyoruz.
Sayfa 35
Bu düşünce sahiplerini kitaptan çekip alabilecek kadar gelişelim artıkkk
''Televizyonların bir zamanlar en fazla izlenen programlarının belgeseller olduğu ne çabuk unutuldu... Şu anda kanallarımızda kaç tane belgesel kaldı?.. Ama öyle ya belgesellere niçin masraf edilsin ki!.. Söyler misiniz sayın medya patronları: İnsanlara bir şeyler verebilmenin ve insanlarla bir şeyler paylaşabilmiş olmanın huzuru içinde misiniz?... O her zamanki haber yorumlarınızla... O her zamanki arabesk anlayış ve müziklerinizle insanlara neler verebildiğinizi düşünüyorsunuz, iç sıkıntısı ve karamsarlıktan başka?... Yarışma programlarınızla her gün birkaç kişiye ev ya da araba kazandırmak mıdır yayıncılık?... Yoksa herkezi tabak çanak sahibi yaparak, bisikletlere bindirmek midir gazetecilik?... Kusura bakmayın ama dost acı söyler: Bu halinizle gazetecilere değil daha çok işportacılara benziyorsunuz...''
Aynı koğuşta yaralı Yunan askerleri de yatıyor. Daha başka türlü konuşamayınca, yatak komşularına, çocuk gibi gülümsüyorlar. Arkadaşlarımın kafasından da, belki, aynı düşünce geçiyor: ''Şimdi yan yana yatan bu insanlar, belki birkaç gün önce, birbirlerine öldüresiye kurşun sıkıyorlardı...'' Yine o koğuşlarının duvarlarında kurşun delikleri ve kan lekeleri var. Bir yıl önce, 1920 ilkbaharında, Halifeci kuvvetlerin ilerlemesinden cesaretlenen ''Bolu asileri'' Sultani Mektebi'ndeki Kuvayı Milliye garnizonunu basmışlar, 100 kadar askeri, bu duvarlar arasında öldürmüşler
Kurtuluş Yıllarının Anısı (Bolu, çocukluk)Kitabı okuyor
Atsız Taşınıyor-Bostancı'daki Evin Şartları Çok Kötüdür...
Hacaloğlu'na yazılan 05 Aralık 1972 tarihli mektuptan Atsız'ın Bostancı'daki daireye de nihayet taşındığını öğreniyoruz. Evin kaloriferleri ve elektrikleri henüz çalışmamaktadır, kitaplar da eve sığmamıştır. Atsız'ın bu yeni evi, Bostancı'da dört katlı bir apartmanın zemin katında bulunan 8 numaralı dairedir. 100
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.