“cocukluk döneminde savrulan ve sevgiyi sabit hissetmeyen bireyler, kontrolcü kisilikler haline gelirler. gitmek ve dönmek onlarda yanilsamali bir sekilde kontrol hissi uyandirir. bu da kendilerini güvende hissetmelerini saglar. baska türlü yasam cok endise verici olur. ancak gidebildikleri yerlerde rahat hissederler, tabi dönüs anahtarini ellerinde tutarlarsa.”
Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima, bir kadını gösterir. Her zaman. Bunu hiç unutma Meryem...
Meryem elleri dizlerinin arasında, kanepede yattı, camın önünde girdap gibi dönen, çevrilen tipiyi seyretti. Aklına Nana'nın bir keresinde söylediği bir şey geldi; her bir kar tanesinin dünyanın bir yerinde haksızlığa uğrayan bir kadının ağzından dökülen bir ah olduğunu. Bütün bu iç geçirmeler gökyüzüne yükseliyor, bulutlar halinde toplanıyor, sonra minicik parçalara bölünüp sessizce aşağıya, insanların üstüne yağıyordu.
Bizim gibi kadınların neler çektiğinin göstergesi, demişti. Başımıza gelen her şeye nasıl sessizce katlandığımızın.
Pyrron'un yanında, kendimi Aziz Paulus'un yanında olduğundan daha güvende hissederdim; nüktedan bir bilgeliğin, zincirinden boşanmış bir azizlikten daha yumuşak olması nedeniyle...
Mistik krizlerde, kurban iniltileriyle vecd iniltileri birbirine paraleldir... Darağaçları, zındanlar, hücreler, ancak bir imanın gölgesinde çoğalır - ruhu hepten sarmış olan o inanma ihtiyacının gölgesinde.
Bütün cinayetlerinin sorumluluğu tapma gücündedir: Bir tanrıyı yakışıksızca seven kişi başkalarını da onu sevmeye zorlar, buna razı olmazlarsa onları yok etmeye de hazırdır. Hiçbir hoşgörüsüzlük, ideolojik taviz vermezlik veya din yayıcılığı yoktur ki, şevkin hayvani temelini açığa vurmasın.
Dinden uzaklaştığında bile insan dine tabi kalır; bütün çabasıyla tanrı benzerlerini yaratır, sonra da benimser bunları ateşlilikle. İçindeki kurgu ihtiyacı, mitoloji ihtiyacı, apaçık gerçeğin ve gülünçlüğün üstesinden gelir.