öyle yorgunum öyle yorgunum öyle yorgunum ki öyle yorgun
beni artık sadece anlaşılmak dinlendirir
anlattıkça dinlenirim lakin
anlatmak ama konuşarak değil
anlatmak ama dokunarak değil
anlatmak ama dinleyerek değil
anlatmadan anlatmak ve anlaşılmak
sonra biraz yağmur
biraz uyku
eve dönmeliyim
çünkü herkes bir ara muhakkak eve döner
yaz bitti
gün de
vakit geç oldu ...
Kırlar hep kışın hatırlanırlar, yokluklarında
Sevgili en çok ayrılındığında sevgilidir
bilinir
Ağacı kesen baltanın
sapı da ağaçtır
bilinir
Adem'den beridir
insanlar hep tutamayacakları sözler verir
bilinir
Bitti denilince bitmez ve
git denilince gidilmez
bilinir
Kalbe yük olan
gayrı resmi tarihe iyi gelir.
“Bitirdim ben…
Koydum lavtamı kenara.
Mor üçgüller arasında
Gölgeler asılı durdukça
Şakımak da sona erdi, şarkılar da.
Bitirdim ben…
Koydum lavtamı kenara.
Eskiden bülbüller gibi erken,
Çiy düşmüş çalılarda öterken,
Kestim artık sesimi.
Yorgun bir ketenkuşuyum şimdi.
Dudağımdaki ezgiler bitti,
Öttüğüm zamanlar geçip gitti.
Bitirdim ben.
Koydum lavtamı kenara.”
Döngüler, kırılması büyük acı
verdiği için vardı. Alışılmış bir kalıbı kırmak, muazzam derecede acı ve cesaret gerektiriyordu. Bazen, atlama ve muhtemelen ayaklarınızın üzerine inememe korkusuyla yüzleşmektense, alıştığınız döngüler içinde dönmeye devam etmek
daha kolay görünebilir.
- Annem bunu yaşayıp atlatmıştı
-Ben bunu yaşayıp atlatmıştım
-Kızımın bunu yaşamasına asla izin vermeyecektim.
Neden gitti ki?beni engellemeliydi,bu onun göreviydi,beni benden kurtarabilirdi,fakat yapmadı yapmak istemedi,benden nefret ediyor.bana olan sevgisi bitti.benden vazgeçti:bende kendimden vazgeçiyorum…