“Biz kendimiz de insanız, insan insana tapmaz” diyor, kulluğu ortadan kaldırıyor. Bir birey bir başka bireyin kulu değildir, olamaz, olmamalıdır. “Başka bir insandan dua ile medet umamazsın. Dua edeceksen Allah’a et, neye inanıyorsan ona et, ama başka kullara kulluk etme adetinden
vazgeç” diyor Atatürk.
Bu aynı zamanda, “Haysiyetinin farkında ol, kimsenin önünde boynunu eğme” demektir. Bu söylemlerin en mühim tarafı, dini mümkün olduğu kadar basitleştirmesi. Mustafa Kemal, bir manada Katolik Kilisesi’ne, azizlerin hükümranlığına isyan eden Protestanların yaptığını yapıyor. Bu, Atatürk’ün bir gözlemidir. Katolik ülkelerine bakıyor, hepsi çakılıp kalmışlar, Protestan ülkelerine bakıyor müthiş bir terakki var, çünkü buralarda din bir anlamda
devletin emrine girmiş.
Yüzsüzlüğün bu kadarına pes doğrusu
Haydi biraz eğin başınızı
Bizden af dileyin
Kederimizi anlayın artık
Saygı gösterin sevgimize
Belki sizi affedebiliriz
Ne de olsa insanız biz de
Bir zayıf tarafımız vardır
"Bizler insanız; evet ancak köpekler, kediler, atlar, öküzler, koyunlar, çeşitli hayvanlar, hepsinden önce evcil hayvanlar sayesinde, onlar olduğu için insanız biz."
Hiç, gerçekten de kim olduğum, nereden geldiğim hiç o kadar mühim değil. Aynı şekilde senin kim olduğun da, nereden geldiğin de hiç mühim değil... çoban da, öbürleri de.. İnsanız, anlıyor musun, insanız biz!
Ben kapalı bir insandım, etrafım karanlıktı.İçerisi zifiri karanlık kocaman bir evde dolaştığını düşün.Yüzlerce oda,bu odalarda bulunan binlerce çeşit eşya mevcut,ama tek bir ışık kıvılcımı bile yok,her şeye eline dokunarak,yoklayarak yürümek zorundasın.Böyle bir ortamda insan çevresine her türlü kötülük ve felaket getirebilir.Diğerlerinin huzurunu bozabileceği gibi,kendisine de zarar verir, ömürlük sakat bırakır.Böyle bir ortamda biz kim oluyoruz? Cani mi,yoksa deli mi? Hayır karanlıklar içinde ışıksız kalan bir bedbaht, zavallı bir insanız sadece.
Yarın! Yarın! Yarın! Nice yıllar yarınınla hapsettin bizi ey İbrahim'in Tanrısı. Peki ama bu yarın dediğin ne zamandır? Ne de olsa insanız biz, dayanma gücümüz bu kadar!
“Ömer, benim sevgili kocacığım, biz, hiçbir tarafları birbirine benzemeyen, hiçbir müşterek düşünceleri ve görüşleri olmayan iki insanız... Kim bilir ne gibi sebeplerle tesadüf bizi birleştirdi. Sen beni sevdiğini söyledin, ben buna inandım. Ben de seni seviyordum... Hem nasıl seviyordum... Hislerimde bugün de bir değişiklik yok. Fakat niçin seviyordum, işte bunu bulamadım ve beni düşündüren, seninle olan hayatımızın devamından şüphe ettiren bu oldu. Seni niçin sevdiğimi bir türlü bilmiyordum.”
Bahara kadar iş yok. Hiç.
İş yoksa... para da yok, yiyecek de yok.
Adamın bir çift atı olsa, tarlasını onlarla sürse, çalışmadıkları zaman onları aç bırakacağı , açlıktan öldüreceği akla gelir mi hiç?
Onlar at ama... biz insanız.
Kadınlarin gözü erkeklerdeydi. Acaba sonunda yıkılacaklar mi, diye bakıyorlardı. Sessizce durup bakıyordu kadınlar. Birkaç erkek bir araya gelince yüzlerindeki korku hemen yok oluyor, yerini öfkeye bırakıyordu. O zaman kadınlar rahatlayarak içlerini çekiyorlardı. Mesele yoktu artik... biliyorlardı. Yıkılmamıştı bu sefer de erkekler. Korku gazaba dönüşebildiği sürece, yıkılma diye bir şey söz konusu olamazdı.