“Bizim de başka çaremiz yok da ondan, oğlum Hikmet. Biz bu dünyaya seyretmeye, hayran olmaya gelmişiz. Takdir etmesini bilmek de bir meziyet, derlerdi büyüklerimiz bize. Biz de önümüze geleni beğenirdik: Tarih hocasını Herodot, felsefeciyi Eflâtun zannederdik. Bizim hocaların adı neden tarihe henüz geçmemiş diye hayıflanırdık; ortada bir haksızlık olduğunu düşünürdük. Bize göre herkes, âlim adamdı. Tekaüt olduktan sonra kanaatlerim biraz değişmişti ama, gene de hangi resim sergisine gitsem, koşar ressamı tebrik ederdim; bütün piyeslerden sonra alkışlamaktan ellerim acırdı. Ediplerle tanışamadım diye üzülür dururdum. Bir gazete muharririnin yazılarını en büyük hakikat olarak kabul ederdim. Mühim makaleleri kesip saklar, fırsat buldukça yeni baştan okurdum. Ortaya atılan her esere hürmetim vardır benim. Bir insanın, iyi kötü, ortaya bir eser koyması ne kadar zor, ne kadar takdire şayan bir gayrettir bilemezsin.”
"İstanbul'a bakıyorduk denizden. Bizim İstanbulumuza, çalınmış hayallerin şehrine... Talan edilen anıların başkentine... Yağmalanmış mutlulukların payitahtına... Kırılmış umutların kalesine... Kederlerin kraliçesine... Zorbalığın ele geçirdiği güzelliğe... Sinsiliğin bayrak diktiği zarafete... Açgözlülüğün işgal ettiği berekete... Kendi kanımızı sunmaktan başka çaremiz kalmayan şehrimize; sokağımıza, bahçemize, evimize, mezarımıza... İstanbul'a bakıyorduk denizden: Nevzat, Demir, bir de ben. Sisler içindeydi İstanbul..."
Sayfa 621Kitabı okudu
Reklam
Biz diyoruz ki, bu halk soyulmasın... Halkı soyanları artık aradan çıkaralım. Yirminci yüzyıl milletlerin soyul­maktan kurtuldukları, kendi benliklerini buldukları yüz­ yıldır. Bizim toprağımızın kendine has bir kültürü var, amanın buna hiç önem verilmiyor, önem verilsin, diyoruz. Başka çaremiz yok, diyoruz. Amanın millet, toprağımız yok oluyor, ağalar, beyler, gericiler, toptan, toprağımızı, ormanlarımızı yok etmek için yarışa çıkmışlar, ne duru­yoruz, diyoruz ... Onlar karşımıza geçmişler bre vatan ha­inleri, bre zındıklar... Bre! Bre!.. Azıcık vicdanı olan, elini vicdanına koyup söylesin, kim vatan haini, kim değil!..
Hem neden hayallerimiz ve ümitlerimiz olmasın ki! Bizden önce Yahudiler hep devletlerini kurma hayaliyle yaşadılar. Sonunda hayaliyle yaşadıkları devleti gelip topraklarımızda kurdular. Hemde bu devletin daha önce topraklarımızda hiçbir hayat emaresi yokken... Yahudiler, dünün hayalleri, bugünün gerçekleri olana dek çabalayıp durdular.Düşmanımıza üstün gelme, topraklarımızı ve haklarımızı iade etme hayaliyle yaşamanın ne sakıncası olabilir ki? Varlık âleminin mutlak hakikatleri, tarihî olaylar ve yüce Allah'ın kâinattaki kanunlarının tümü bizi desteklemişken, dünün hayallerini, bugünün gerçeklerine dönüştürme adına neden bizim böyle bir çabamız olmasın?
Bu kitabı tek bir cümle indirgeyecek olsanız "anlaması zor" olurdu. Hiçbir şey hiçbir şeye neden olmuyormuş gibi görünüyor ama her şey bir şeyleri düzenliyor. Bilim insanları durmaksızın şöyle diyor: "Önceden x olduğunu düşünürdük ama şimdi anlıyoruz ki..." Bir şey düzeltmek on başka şeyi bozmakla sonuçlanıyor zira istenmeyen sonuçlar yasası hep üstün geliyor. Her türlü önemli ve büyük meselede bilimsel çalışmaların %51'i bir yöne, %49'u ise diğer yöne işaret ediyor. En nihayetinde, gerçekten bir şeyleri düzeltme, hayatı güzelleştirme çabalarının beyhude olduğu ortaya çıkabiliyor. Ancak denemekten başka çaremiz yok.
Sayfa 660 - PegasusKitabı okudu
Jean Genet
"Bu yaşamı sürmekten, bu oyunu oynamaktan başka hiçbir çaremiz yok bizim."
Reklam
Ahh Efendimiz... Yokluğunun hasreti sinemizi dağlamakta, sana hasret yaşayan kardeşlerin olarak bir saç teline bakıp avunmaktayız. Bizim de nasibimize ahirzamanda fıtrat mücadelesi vermek düştü... Kardeşlerimizin birçoğuna sözlerimizi anlatamıyoruz. Savrulup giden bir ümmet olarak hadislerindeki beyanatlarına sarılmaktan gayrı çaremiz yoktur.
Sayfa 115 - EvvaheKitabı okudu
Bizim de başka çaremiz yok da oğlum Hikmet. Biz bu dünyaya seyretmeye, hayran olmaya gelmişiz.
Sayfa 280 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Sevgili öğretmenler mesleğinize lütfen bir gelir kapısı olarak bakmayın...
Öğretmenler, kardeşlerim, dayanacaksınız, başka çaremiz yok. Bunların ağababalarına karşı Çanakkalede on binlerce aydın dövüştü ve şehit düştü. Onlar bizim kardeşlerimizdi. Kurtuluş Savaşında da öyle. Onlar bizim kardeşlerimizdi.
"Bizim de başka çaremiz yok da ondan, oğlum Hikmet. Biz bu dünyaya seyretmeye, hayran olmaya gelmişiz. Takdir etmesini bilmek de bir meziyet, derlerdi büyüklerimiz bize. Biz de önümüze geleni beğenirdik. Tarih hocasını Heredot, felsefeciyi Eflatun zannederdik. Bizim hocaların adı tarihe henüz geçmemiş diye hayıflanırdık; ortada bir haksızlık olduğunu düşünürdük. Bize göre, herkes âlim adamdı..."
Sayfa 280Kitabı okudu
Reklam
224 syf.
10/10 puan verdi
Dövüş Kulübü kitabı ve filmi, hayatın rutin akışından ve sıkıcılığından sıyrılıp hedeflerim için çabalamam gerektiğini fark etmemi sağladı. Kurtarıcı beklemek yerine kendi hayatlarımızın kurtarıcıları olmalıyız. Ölümlü ve kusurlu canlılarız, hiçbirimiz özel değiliz ve farklı bir muamele görmeyi hak etmiyoruz. Mükemmel olamama ve hata yapma korkusunu bir kenara bırakıp başarıyı elde etme yolunda başarısızlığı kabul etmeliyiz. Rahat ve güvenli konfor alanımızdan çıkmazsak, kitaptaki ana karakterimiz gibi uyuşuk ve sıkıcı bir hayata mahkum olmaktan başka çaremiz kalmıyor. İhtiyacımız olan şey güzel ve kaliteli eşyalar değil, güzel ve kaliteli bir hayat. Hayatı yaşamaya ihtiyacımız var. Konfor alanı inşa edip, o sınırlara kendimizi kapatıp hayatı yaşayan insanları izlemeye ihtiyacımız yok. Zihinsel ve bedensel konfor bizi sinsice yok ediyor. Ana karakterimizin yaratmış olduğu Tyler Durden aslında karakterimizin sahip olamadığı özelliklere sahip bir üst insan. Hepimiz kafamızın içinde bir Tyler Durden kurgularız, her birimizin Tyler Durden'i var. Kafalarımızın içine hapsettiğimiz Tyler'larımızı salalım ve özgürce yaşayalım. Kendimiz olalım ve kendi yolumuzdan ilerleyelim, kimseyi dinlemeden. Her gün, gerçek benliğimizin bu biyolojik bedene nasıl hapsolduğunu izliyoruz. Her sabah uyandığında toplumu memnun edecek maskesini takan ve her şeyi berbat eden, bizim irademiz dışında normlarla kodlanmış vaziyette yaşayan bedenimizi parmaklıkların ardından izliyoruz. Gün sonunda da yorgun şekilde yataklarımıza atıyoruz kendimizi ve gözlerimizi bir daha açmak istemezcesine kapatıyoruz.
Dövüş Kulübü
Dövüş KulübüChuck Palahniuk · Ayrıntı Yayınları · 20209.6k okunma
Her gün binlerce can gidiyor bu hayattan, herkesten bir bağ kopuyor. Üzülüyor, ağlıyor. Ama elde değil ki üzülmemek... Bağlanmamak elde değil. Mesela hayvanlar,onlar bizim dostumuz, yüreğimizin bir parçası, Allah'ın yarattığı değerli bir can. Ve bugün benim kedim biricik kedim. Bebeğim,balım,kar tanem... O kadar çok bağlanmıştım ki ona. Beni,bizi bırakıp gitti. Çok ağladım ama ağlamak onu getirmeyecek biliyorum. Bu kandil gecesi Allah'ım seni yanına çağırdı. Melek oldun.. Kuş oldun uçtun.. Bugün son kez sarıldım sana. Son kez fotoğrafını çektim. Son kez dizime yaslanıp uyudun... Nereden bilebilirdim ki bir kaç saat sonra öleceğini. Bilseydim bırakır mıydım seni hiç,tutardım, sarılır hiç bırakmazdım. Ama yapacak bir şey yok. Dua etmekten başka çaremiz yok. Elimizden ne geldiyse yaptık ama seni kurtaramadık... Rahat uyu benim minik yavrum.. Rahat uyu... :)
Ben şuna inanıyorum ki, canlılık emâresi taşıyan yalnızca tek bir hücre bile o derece girift bir yapıya sahiptir ki onu anlamak maalesef mümkün değildir. Yeryüzünde bulunan milyon kere milyon canlı protoplâzma bizim mantığımızı susturacak derecede her an Allah'ın kudretini göstermektedir. İşte bütün bunlardan dolayı ben açık ve kesin bir şekilde Allah'a iman ediyorum.
YORGUN İDEALİST
İleride en çok korktuğum şeylerden birisi YORGUN İDEALİST olmak. Hangi işi yaparsan yap "ortaya faydalı bir ürün" koymaya çalışmak isteyen lerin sayısı az oluyor. Çoğunluk kendini zevke, rahatlığa bırakmış durumda ve ortaya bir koymaya çalışanları da sevmiyorlar. Kendi meslektaşlarına sırf bu yüzden mobing uyguluyorlar. Zaten sistemin genel sıkıntılarıyla uğraşırken bir de bu insanı yoruyor. Seni ikilem de bırakıyorlar: İnsanlar mı ideallerin mi? İşte sınav tam da burada başlıyor. Her gün ama her gün bir seçim yapıyorsun. Yataktan kalktığında zihninde bu seçimi yapmanın verdiği yorgunlukla güne başlıyorsun. Ve bir gün geliyor yoruluyorsun. İlk başta idealist olan insanların çoğu birkaç yıl yıl sonra bu yorgunluğa mağlup olarak "Vasata talip" olmaya başlıyor. Herkes gibi olmaya, herkes gibi yaşamaya başlayıp emekliliğini bekleyen tiplere dönüşüyorlar. Benim de korkum bu tiplerden olmak. Allah korusun. Her gün kendimi yenmeliyim. Yorgun idealistlerden olmamanın tek yolu her gün o mücadeleyi vermek. Bitmek bilmeyen bir şevke ve taş gibi bir iradeye sahip olmak zorundayım. Tavizin tavizi doğurduğu şu dünyada ideallerimden taviz verdiğin her noktada kendimden bir şeyler eksileceğinin bilincindeyim. Yolun açık olsun genç adam. Yolunuz açık olsun idealleri olan insanlar. Bizim şevkimizi korumak ve ideallerimizi gerçekleştirmekten başka çaremiz yok. Allah'a emanet.
Sokretes'in savunması
Sokrates, digerlerinin senin için yarattığı yoldan gidemeyeceğini söylüyordu.Yürümelisin ve YOLUNU YÜRÜYEREK OLUŞTURMALISIN. Sokrates kabul edilmeyi talep etmiyor." Lütfen beni yalnız bırakın, benim sizi yalnız bıraktığım gibi.Lütfen benim özgürlüğüme izin verin.Ben sizin hayatınıza tecavüz etmiyorum siz de benim hayatıma tecavüz
Sayfa 37
857 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.