Kitabı elime aldığımda ben de iki şey uyandırdı;
Birincisi; mahkumun bu süreçteki duygularını içerdiği, betimlemelerle kendimi kolayca mahkumun yerine koyacağımı, kendimi üzgün hissedeceğimi, o yıllarda Fransa'da olmadığım ve idamlara tanıklık etmediğim için şanslı hissedeceğimi. Nitekim böyle de oldu. Ancak okurken hiç güleceğimi düşünmemiştim. Kitabın mizahını çok beğendim, beni hiç beklemediğim anlarda güldürdü. Kitaptaki mahkum sanırım benim gibi acısını mizaha vuran tiplerden.
İkincisi ise, kitapta mahkumun sadece son gününün işleneceği fikrine kendimi kaptırmamdı. İdam kararı alındığından itibaren başlıyor mahkum bize hislerini aktarmaya.
Önsözü ise okurken inanamadım. Beni en çok 15-17 arasındaki sayfalar etkiledi diyebilirim ama. Azcık da merak uyandıralım, değil mi?
Sık sık notre dame'a gönderme vardı- 3 yerde- ve sık sık sefil kelimesi -onu sayamadım bile- kullanılmıştı. Victor Hugo okumaya kronolojik sıraya göre başlamayı tercih ederek doğru karar almışım sanırım. Okurken, sadece 2 yıl sonra yayımlanan, çocukken 1996 animasyonunu defalarca izlediğim Notre Dame'ın Kamburu'nun hangi aşamada olduğunu düşünmeden edemedim. Belki de sadece bir fikirdi o zamanlar.
Sonuç olarak kısa sürede insana çok şey katacak bir kitap. Sayfa sayısının az olması içeriğinin zenginliğini arttırmış adeta. Halihazırda gündemde olan idam fikrini anlayabilmek için okunması gerektiğini düşünüyorum.