Geçmiş tuhaf şey. Hep yanınızda taşıyorsunuz. Bana öyle geliyor ki on, yirmi yıl önce olmuş şeyleri düşünmeden geçirdiğiniz bir saat bile yoktur; ama yinede çoğu zaman geçmişin, bir tarih kitabındaki bir sürü bilgi gibi, öğrendiğimiz bir olgular kümesinden ibaret kalması dışında bir gerçekliği olmuyor. Derken rasgele bir görüntü, ses veya koku ama özelliklede koku sizi bir anda alıp götürüyor ve o zamanda geçmişi hatırlamakla kalmıyor, içine giriyorsunuz.
Bir yabancılar kalabalığının arasında yürüyorsanız hepsinin balmumu heykel olduğunu düşünmemek neredeyse imkansızdır ama öte yandan onlarda sizin hakkınızda aynısını düşünüyorlardır.
Arada bir kendi başıma olmanın iyi geldiğini bilecek kadar büyümüştüm artık.Çevrede onca ağaçla göletin bana ait olduğunu hissederdim ve suyu halkalandıran balıklarla yukarıdan geçen güvercinler dışında hiçbir şey kıpırdamazdı.
Şu makinalı tüfeğin ettiğine basmayı kes! Peşinde olduğun neyse kovalamayı bırak! Sakinleş, soluklan, iliklerine biraz huzur dolsun. Faydası yok. Buna yanaşmıyoruz. Aynı ahmaklıklara devam edip duruyoruz.
Ben sadece yaşamak istiyorum. Ve şu çuhaçiçeklerine, çitin altındaki kızıl korlara bakarken yaşıyordum. İçinizden duyarsınız bunu; huzur verici bir şeydir ama aynı zamanda alev gibidir.