16. ve 17. yüzyıl insanının gözünde sinirler “boru” ya da “ipler”, her bir bölüme hareket etmek ve hissetmek için gereken ruhu taşıyan şebekelerdi. Öne çıkan tek görüş, sinirlerin etin orta kısmında yuvalandığıydı; tam olarak çözülemeyen, esnekliğin ya da katılığın işaretleriydi bunlar.