Bir yaranın içindeydik, sözcükleri nereye koyduğumuza hiç dikkat etmezdik. Bazı paragraflarda canımız çok yanardı. Bizi tatlı umutlarla aldatanlara karşı acımasız olmazdık, izlerdik onları. Kabuğumuzu kaldırırlardı, dert yanmazdık. Kibirli bir doğamız, sokağımız, hayatımız yoktu, öyle gözükürdük. Hayat yumuşaktı, her şeyi
çözerdi. Gerçekleri görürdük ama gülerdik, tipik sokak adamlarıydık. Var olduğumuzu bilmek, başka bir trenin penceresine dayanmış, camın solgunlaştırdığı bir yolcuymuşuz gibi, uzaklara dalmak zevk
verirdi bize. Kendimizi hiç doğal hissetmedik, çünkü doğal olmaya çalışmak bile bir yenilgiydi bizim için. Yenilmeyi seçmedik, olduğumuz istasyonda bekledik. Aslında çok duygu ve düşünce uğradı bizim istasyona, ben vagonumuz belliydi, onu hiç boş yollamadık. İçindeydik, uzanırdık. Farklı bir dünyaydı bizimkisi. Gökyüzünde de olsak hep yerdeydik. Sıcak gelirdi yer bize, hep yerlerdeydik zaten. İçimizde bir kutu vardı, içimizdeki insanı alır oraya atardık. Sonra uyurduk...