"Dalga geçme benimle, Dee Dee, uyumadığını biliyorum." Kımıldamadı. Etrafıma bakındım ve uyku hapı şişesinin boş olduğunu fark ettim. Oysa daha önce doluydu. Ben de almıştım birkaç kez. Bir tanesi insanı uyutmaya yetiyordu, ama uykudan çok kafana bir taş yiyip gömülmeye benziyordu.
"İlaçları yuttun..."
"Ben... umursamıyorum artık... ona döneceksin... umursamıyorum..."
Mutfağa koşup bir tencere kaptım, yatak odasına dönüp yatağın yanına, yere koydum. Sonra Dee Dee'nin başını ve omuzlarını yatağın kenarından sarkıtıp parmaklarımı gırtlağına soktum. Kustu. Soluklanması için bir dakika kadar bekledim, sonra aynı şeyi tekrarladım. Defalarca. Dee Dee her seferinde kustu. Bir keresinde onu doğrulturken takma dişleri fırladı. Çarşafın üstüne duruyorlardı, alt ve üst.
"Ahhhh... dijlerim," dedi. Ya da demeye çalıştı.
"Boşver şimdi dişlerini."
Tekrar daldırdım parmaklarımı gıtlağına. Sonra doğrulttum.
"Şenin," dedi, dijlerimi görmeni iştemiyorum..."
"Yok bir şey, Dee Dee. O kadar da kötü değiller aslında."
"Ah..."
Dişlerine takacak kadar kendine gelmişti.