„..Bir insanın Allah'ı böyle sırf cezalandırıcı gibi görmesi ve yalnız kendini kurtarmaya çalışması ne kadar yanlış bir şey. Bu dar anlayış bazı Müslümanları çok bencil ve katı yapıyor. Bence Müslümanlık bu değil. Toplumun selameti, kişinin selametinden önce gelir. Neyse. Gel, yaralılara yardım etmek kusursa, biz güzel Allahımızın affına sığınarak kusur işlemeye devam edelim.“
Katya, -Aşk geçti Mitya, diye devam etti, ama geçmişimiz benim için acı duymadan hatırlanmayacak kadar değerli. Bunu asla unutma. Olabilecek şeyi şimdi, sadece bir an için, gerçekmiş gibi kabul edelim. Dudaklarında acı bir gülümseme, gözlerinde sevinç ışıkları vardı. -Artık sen de, ben de başkasını seviyoruz, ama gene de sen beni, ben de seni sonsuzluğa kadar seveceğiz, bunu biliyor muydun? Ömrünün sonuna kadar sev beni, duydun mu? Sesinde âdeta tehdit titremeleri vardı. Mitya, her kelimede soluk alarak, -Seveceğim, dedi, ve... biliyor musun Katya, ben seni, beş gün önce, o akşam da seviyordum... Yere düştüğün... seni dışarı çıkardıkları zaman... Ömrümün sonuna kadar! Evet, hep böyle olacak... Böylece birbirlerine anlamsız, delice, belki de aslında ger çek olmayan şeyleri tekrarlıyor, o anda söylediklerinin her kelimesine inanıyorlardı.
Sayfa 1012 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
botlar likelasin
Ölümlü varlıklara özgü bütün zevkler ölümlüdür. Öteki dünyada akrabalarımızı, çocuklarımızı,dostlarımızı bulmak Bizi sevindiriyorsa, hâlâ böyle bir mutluluğu bağlı kalıyorsak, dünyadaki ölümün hayatını zorda da devam ediyor demektir. Biz o yüksek ve tanrısal kıymetleri ne biçiminde Hayal edersek edelim, layık oldukları biçimde hayal edemeyiz.
22 Şubat 1962: Türkçü Gençler Atsız İçin Telaşlanıyor: 27 Mayıs ihtilali ve 13 Kasım tasfiyesinden sonra ordu içindeki dalgalanmalar devam etmişti. Silahlı Kuvvetler Birliği adı altında bir cunta kurulmuş ve cunta Millî Birlik Komitesi üzerinde baskı uygulamaya başlamıştı. 15 Ekim 1961 seçimlerinin sonuçlarından memnun olmayan bazı general ve
Bugünün kadını cemiyet hayatında tahrik unsuru olmaya devam ediyor.Hatta kendilerini böyle bir ortam içinde bulmaları hoşlarına gittiği için derinlemesine düştükleri bataklıktan çıkma faaliyetleri nefislerine ağır geliyor.Halbuki Avrupa ve Amerikalı bir kısım kadınların bile hem cinslerinin bu olumsuz tavrına artık ürpererek bakmaya başladıkları bilinmektedir.Bununla beraber,hemen ilave edelim ki,söz konusu tahrik faaliyetleri,eskisine nazaran daha da artacaktır. Hatta bugüne kadar çerçevenin dışında kalmış bulunan birçok kadınlar da söz konusu faaliyetlere katılacaklardır.İşte hastalık bu şekilde dünya çapında bir özellik kazandığı an,birçok kadınlar,kocaları,nişanlıları ve sevgilileri için bir ıztırab ve azab nedeni olacaktır.Aileler yıkılacak,bağlar kopacak,gönüller derinden derine yaralanacaktır.Çok geçmeden kadın böyle bir hayata devam etmenin uygunsuzluğunu anlayacak,yaratılışında mevcut bulunan güzel davranışlara kendisini kavuşturucu bir nizamın kendisi için daha hayırlı olacağını,bugünkü gidişin ise mutsuzluktan başka bir netice getirmediğini nihayet idrak edecektir.İşte o gün insanlar dine dönecektir.Hem de İslam di nine.Bu,insan iradesinin dışında cereyan eden bir kanunla gerçekleşecektir. Çünkü Allah, insan fıtratına bu kanunu yerleştirmiştir.Zamanı gelince,o, gönüllerdeki vazifesini yerine getirecektir.
Sayfa 190
“İslam’da cariye harp esiridir. Harbler ise dünyamızın gündemindedir.” Anlatmak istedikleri şudur ki savaş denilen şey ortadan kalkmadığına ve muhtemelen kalkmayacağına ve dolayısıyla savaşta alınan esirler Kur’an gereğince paylaşılmak gerektiğine göre kölelik ve cariyelik denen şeyin de devam etmesi doğaldır. Bununla beraber bizim mollalar,
Reklam
Aslında organlarımızın hiyerarşik pozisyonlarını ve ünlülük durumlarını kitabın ilerleyen bölümlerinde uzun uzun inceleyeceğiz. Ama başlangıç sorumuza tekrar geri dönelim. Tam olarak neyiz? Birbirine hiç benzemeyen bir grup organın bir araya gelerek oluşturduğu bir yapı mıyız sadece? Burada sizi, "sen" yapan ve geri kalan insanlardan ayıran tam olarak nedir? Sormak istediğim soruyu örneklerle açarsak daha iyi anlaşılacağına inanıyorum. Konuyla ilgili olanlar bilir, organ nakli oldukça zor bir süreçtir ve "doku uyumu" gibi birçok hassas koşulun titiz bir şekilde yerine getirilmesi gerekir. Ama varsayalım ki böyle bir sorun yok ve organlarımızı çok rahat bir şekilde birbirimizle değiştirebiliyoruz. Bu durumda sizin karaciğerinizi çıkarıp yerine üst komşunuzun karaciğerini koyduk diyelim. Sonuç ne olur? Yine aynı kişi misinizdir yoksa artık değişmiş misinizdir? Hatta devam edelim. İlkokul arkadaşınızın ince bağırsağını alıp kendi ince bağırsağınızı ona taktığınızı düşünelim. Şimdi bir şey değişir mi? Ya da şöyle soralım; nihayetinde kendi kimliğinizi koruyarak vücudunuzdaki yapıların ne kadarını değiştirebilirsiniz?
Ölümlü varlıklara özgü bütün zevkler ölümlüdür. Öteki dünyada akrabalarımızı, çocuklarımızı, dostlarımızı bulmak bizi sevindiriyorsa, hâlâ böyle bir mutluluğa bağlı kalıyorsak, dünyadaki ölümlü hayatımız orada da devam ediyor demektir. Biz o yüksek ve tanrısal kıymetleri ne biçimde hayal edersek edelim, layık oldukları biçimde hayal edemeyiz: Onları gereğince düşünebilmek için, düşünülmez, anlatılmaz, anlaşılmaz ve bizim bayağı hayatımızın nimetlerine hiç benzemez kabul etmek gerekir.
Bayram
Bayramlar bugün maalesef bir sıla-i rahim yapma, bayram sevincini paylaşma, Müslüman olma bilincini aşılama vesilesi olmaktan çıktı. Herhangi bir yere tatil sebebi oluverdi. İnsanoğlunun tabii ki tatile de ihtiyacı var ancak unutmayalım; biz Müslümanız. Bir dinin devamı, onu, nesle en güzel şekilde aşılamakla mümkündür. Bayramlar da bunların en büyük vesilesidir. Aksi takdirde böyle vesileler değerlendirilemezse ne neslimize dinimizi aktarabiliriz ne de bu kadim geleneğin ve kültürün devamını sağlayabiliriz. Bu da ileride yozlaşmış, kültürünü unutmuş ve bayramları yalnızca eski anılarda hatırlayan bir cemiyetin ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Onun için manevî mükâfatın tecelli ettiği bugünlerde, başta kendimiz olmak üzere evlatlarımızın kalplerine de bu dinin güzelliklerini aşılayalım, nakşedelim. Bu güzel kültürü çocuklarımıza aktaralım, onlarla yaşatmaya devam edelim. Bizim anlattığımız, hatıralarımızda yer eden ve ara ara hatırladığımız o güzel bayramları, çocuklarımıza da yaşatmaya, onların da bayram hatıraları edinmesine çalışalım. Bayramları bir vesile bilip sıla-i rahim yapalım. Gönüllerimizi birlik ve beraberlikle dinlendirelim.
“Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu İlke ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan daha yüksek bir muameleye layık olamaz. Yabancı bir devletin koruma ve
Sayfa 192Kitabı okudu
396 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.