Neşet Ertaş diyor ki: "Dost elinden gel olmayınca varılmaz; rızasız bahçanın gülü derilmez."
Abdal geleneğinde, ozan geleneğinde çok muazzam bir tasavvufî öz var. Tasavvufi temalar çok yoğun Neşet Ertaş'ta. Bozkırın tezenesi. Allah rahmet eylesin. Biz ümitten, yeisten yılgınlıktan bahsediyorduk... "Biz ölüleriyle beraber yaşayan bir milletiz." diyor Yahya Kemal. Ben bunu çok önemsiyorum, sadece varlığın madde planında olmamak, metafizik boyutta da var olmak...
Şu yalan dünyaya gelip yaşamış büyük üstad, bozkırın tezenesi Neşet Ertaş... Garip demiş kendine, Anadolu'nun garip ozanı. Yalan dünyada kendi de gülememiş ağlamış, yanmış, bazen de yazını kışa çevirmiş, başına karlar yağdırmış Leyla'sı.
Hayatını ben anlatmayayım burda, açın bir türküsünü yaşayın, hissedin kafi.
Bize, bizim insan olduğumuzu hatırlatan, bizim de hala değerlerimizin olduğunu anımsatan usta, garip ozan... Devlet sanatçısı ünvanını bile kabul etmeyip; sanatçının devleti halkı olmaz, sanatçı her yerde, herkesindir şuuruyla bize 'sanatçı' nedir, kimdir, ne yapar sorularının cevabını vermiş yıllar öncesinde. Bir de günümüzde kıyaslayalım, benzer yönüyle kaç ?sanatçı? kaldı...
Neticede her birimiz yolcuyuz. Büyük ustanın da dediği gibi:
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Dünya senin vatanın mı yurdun mu?
Kimler geçti, geçecek... Bizler de geçiyoruz ama geçmeyecek gibi bağlana bağlana yaşıyoruz şu hayatı...
Kendini her daim bu diyarların, bu zamanların yolcusu olarak görebilenlere selam olsun...
Ancak içlerinde biri vardır ki, gerek hayatıyla gerek söyleyiş biçimiyle diğerlerinden ayrı bir yerde durur. Ona kimisi "Bozkırın Tezenesi" der, kimisi "Garip" der. O da bütün bu lakapları bir nişan gibi göğsüne takıp öyle türkü söyler.