Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Şöyle diyebilirim: ''Gece yıldızla dolu
ve yıldızlar, masmavi, titreşiyor uzakta.''
Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
“Düşünüyorum da aşk sözcüğünü de biraz eksik buluyorum, şu senle ben arasındaki ilişkiye. Daha büyük, daha sağlam bizimki. Aşk onun içinde sadece bir kısım galiba. Ötesinde aşkla birlikte ama yer yer, zaman zaman onu aşan başka duygular, başka esriklikler, başka baş dönmeleri de var bizde. Seni seviyorum ve senin için her şeyim. Beni seviyorsun ve benim için her şeysin. Bir insan için şu kısa hayatta bundan daha büyük ne olabilir ki. Acaba Mecnun Leyla’yı elde edip onunla evlenseydi, Ferhat Şirin’e kavuşsaydı, aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bizim birbirimize olduğumuz gibi tutkun olabilir miydi? Yangın olabilir miydi? Sen ne dersin buna?”
Ama kolay değildi, bir insanın canını almak. Karşınızdaki kim olursa olsun, ne kadar haklı olursanız olun, birini öldürmek dünyanın bütün yükünü sırtlamak demektir. "Tanrıdan rol çalmak," derdi eski bir arkadaşım. "Birini öldürmenin anlamı budur." Çaldığı rolün sonuçlarıyla yüzleşiyordu yardımcım.
Sevmeyi bilmeyenler, bağışlamayı da bilmezler oysa. Bağışlamayı bilmek için, kaybetmek gereklidir, yenilmek değil. Dumrul, kaybeden biri değil, yalnızca yenilmiş biri. İstese de bağışlayamaz. Bunu bilmiyor.