Bu kitapla hikayeler, diğer kitaplardaki gibi toplumdan saklanan ilişkilerini anlatmak yerine tamamen dış dünyayla olan ilişkileriyle ve toplum içinde aslında nasıl bir hayatları olduğunu anlatan hikayelerden oluşmuş. Herkesin gözler önünde hayatlarını sürdürürken toplumun kişiyi nasıl algıladığına dair hikayelere yer verilmiş gibi geldi. İnsanlar benim hakkımda böyle düşünür halbuki içimde böyle bir insanım diyen hikayeler toplanmış gibi geldi. Aslında hayatımızda sıkça rastladığımız olayları anlatan hikayelerin arka planında geçen duyguları okuyoruz.
“Tıpkı bir sarmaşık gibi bana tutunarak büyümesini izliyordum, daima kollarının uzandığı yerde olmak istiyordum. Çünkü bazılarımız böyle fasulye gibidir, bazılarımız da onlara inanır.”
“Kadınlar memleketlerinden kaçarken envai çeşit bitkinin tohumunu örgülerinin içine hapsedip getirmişlerdi. Gemileri yağmalansa da en kıymetli hazinelerini başlarının üstünde tutmuş, korsanlara kaptırmamışlardı. Toprak buldukları yerde hayatı yeşerteceklerdi”
“Gün boyu bilincim çok açık olmaz. Kafamı, benliğimi uyuşturup günü geçirmek bana daha iyi geliyor. Yoksa işsizliğin, sevgisizliğin olduğu; dostluğu, içtenliği hissetmediğim bir hayatta nasıl ayakta kalabilirim?”
“Başka başka yerlerde kayboluyor, sonra dön dolaş yine birbirlerini bulup sarılıyorlardı. Bu sarılmaların çoğu mesafeli ama çok sıcaktı. Sıcaklığın kaynağıysa birbirlerinin huzursuzluklarına duydukları yer yer hayranlıkla karışan sevdalanmaydı.”
“Tutkuyla beslenmiş bir melankoli yahut mantığı elden bırakmamış bir romantizm gibiydi bu, bir taraftan birbirinden daha rahat ayırt edilirken diğer taraftan giderek daha da karışıyordu yüzleri.”