Murat

Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe (kalben bağlanmaya).
Reklam
En bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini (sonsuz hayatını) hayat-ı dünyeviye (dünya hayatı) için bozmasın, mâlâyâni (faydasız) şeylerle ömrünü telef etmesin (harcamasın), kendini misafir telâkki edip (kabul edip) misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle (güvenle) kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye (sonsuz mutluluğa) girsin.
Nefsim her fenalığı ister. Fakat şu fâni (ölümlü) dünyada, şu muvakkat (geçici) misafirhanede, ihtiyarlık zamanında, kısa bir ömürde, az bir lezzet için, ebedî, daimî hayatını ve saadet-i ebediyesini (sonsuz mutluluğunu) berbat etmek, ehl-i aklın (akıl sahiplerinin) kârı değil.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ey ehl-i dünya (dünyaya dalıp, ahireti düşünmeyenler) ! Neden benimle uğraşıyorsunuz, beni kendi halimde bırakmıyorsunuz?
İmansızlık başka şeylere benzemiyor. Zulümde, fıskta (günahkarlıkta), kebâirde (büyük günahlarda) birer menhus (kötü, çirkin) lezzet-i şeytaniye (şeytani lezzet ve zevk) bulunabilir. Fakat imansızlıkta hiçbir cihet-i lezzet (lezzet veren taraf) yok. Elem (acı, keder, üzüntü) içinde elemdir, zulmet (karanlık) içinde zulmettir, azap (acı, sıkıntı) içinde azaptır.
Reklam
Ben ihtiyar oluyorum; bundan sonra kaç sene yaşayacağımı bilmiyorum. Öyle ise bana en mühim (önemli) iş, hayat-ı ebediyeye (sonsuz hayata) çalışmak lâzım geliyor. Hayat-ı ebediyeyi (sonsuz hayatı) kazanmakta en birinci vasıta (araç) ve saadet-i ebediyenin (sonsuz mutluluğun) anahtarı imandır; ona çalışmak lâzım geliyor.
Bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun (genelin) selâmeti (güvenliği) için feda edilmez. Cenâb-ı Hakkın nazar-ı merhametinde (merhamet bakışında) hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez.
Öyle insanlarız ki, bir orta seviyemiz yoktur. Ya her şeyin üstünde, ya da kabirde oluruz.
Demek, şeyâtin (şeytanların) ve şerlerin (kötülüklerin) yaratılması, büyük ve küllî (kapsamlı) neticeye baktığı için, icadları (yaratılmaları) şer (kötülük) değil, çirkin değil. Belki, sû-i istimâlâttan (kötü kullanımlardan) ve kesb (işleme, yapma) denilen mübaşeret-i hususiyeden (özel temas, girişim) gelen şerler, çirkinlikler, kesb-i insana (insanın bir fiili yapmasına) aittir; icad-ı İlâhiye (Allah’ın var etmesine) ait değildir.
İşte, kömür gibi olan ervâh-ı sâfileyi (alçak ruhları), elmas gibi olan ervâh-ı âliyeden (yüksek ruhlardan) temyiz (ayırt etme) ve tefrik (ayırma) için, şeytanların hilkatiyle (yaratılışıyla) ve sırr-ı teklif ve ba's-ı enbiya (peygamberlerin gönderilmesi) ile, bir meydan-ı imtihan (sınav meydanı) ve tecrübe ve cihad ve müsabaka (yarış) açılmış.
Reklam
Melâikelere (meleklere) şeytanlar musallat olmadıkları için, terakkiyatları (ilerlemeleri) yoktur; makamları sâbittir, tebeddül etmez (değişmez). Kezâ, hayvânâtın dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sabittir, nâkıstır (eksiktir).
Cenâb-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden neyi kazanır?
“Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onlara kendilerini unutturdu. Onlar yoldan çıkmış kimselerin tâ kendileridir.” Haşr, 59:19
Aşkım uğruna, aşkımla seni de mahvettiğim için beni bağışla Gruşa!
Seninim artık; senin olacağım, nereye sürerlerse ölünceye kadar peşinden geleceğim. Talihin açık olsun, kendini boş yere yok eden bahtsız!
3.376 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.