Barış

Barış
@brsglr10
7 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
İnsan toplumsal bir varlık olarak doğar, yani bütün ilişkilerinde eşitlik ve adalet arar.Fakat insan bağımsızlığa ve gururuna da düşkündür.Bu farklı ihtiyaçların hepsini birden karşılamaktaki güçlük,iradenin tahakkümünün ve onu izleyen sahiplenmenin temel sebebidir.Bir yandan insan sürekli olarak ürettiklerini değiştokuş etme ihtiyacı içindedir;farklı türden değerleri kıyas etmeyi beceremediğinden, keyfine ve hevesine göre kestirimle hüküm vermekle yetinir ve böylece sonu daima lükse veya sefalete varan hileli bir ticarete girişir.Bu itibarla, insanlığın başına gelen en büyük belalar, onun toplumsal doğasının suistimalinden, onca övündüğü adaleti acınası bir cehaletle tatbik etmesinden kaynaklanır. Adaleti sağlama işi, icat edilip yaygınlaştırıldığı takdirde bize haklarımızı ve ödevlerimizi öğreterek önünde sonunda toplumsal düzensizliğe son verecek bir ilimdir.
Sayfa 245 - iş bankası yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Öyleyse ahlaki kötülük, yani burada bizi ilgilendiren sorun itibariyle toplumdaki düzensizlik, düşünme yetisiyle doğal bir biçimde açıklamaya kavuşuyor.Fakirliğin, suçların, ayaklanmaların, savaşların temelinde hep mülkiyetin ürünü olan koşullardaki eşitsizlik bulunur;koşullardaki eşitsizlik ise egoizmden doğar;egoizm şahsi görüşlerle beslenir, şahsi görüşler ise doğrudan doğruya aklın istibdadından kaynaklanır.İnsanlığın başlangıcında ne suç, ne barbarlık mevcuttu;sadece toyluk,cehalet ve tecrübesizlik vardı.Buyurgan içgüdülere sahip, fakat muhakeme yetisinin denetiminde bulunan insanoğlu önceleri pek az düşünüyor ve pek hatalı muhakeme yürütüyordu.Sonraları, hatalarından ders alarak, fikirlerini düzeltir ve akıl etme yeteneğini mükemmelleştirir.Başta insanoğlunun durumu, varını yoğunu incik boncuğa döken, sonra da vah edip inleyen bir yerlinin durumuna benzer;yahut ekber evlat hakkını mercimeğe değişen ve sonra da pazarlığı iptal etmek isteyen Esav gibidir veya iş güvencesi olmadan çalıştığı halde durmadan ücret artışı talep eden çağdaş bir işçi gibidir, çünkü eşitlik olmadan hiçbir ücretin yeterli olmayacağını ne patronu ne de kendisi anlamıştır.Daha sonra insanlık, mirasını korumak için ölen Naboth'tur, sonra köle olmamak için kendi bağırsaklarını deşen Cato'dur, son nefesine kadar düşünce özgürlüğünü savunan Sokrates'tir, 1789'da özgürlük isteyen Üçüncü Sınıf'tır ve aynı insanlık kısa süre içinde ücretlerde eşitliği ve üretim araçlarının eşit bölüşümünü de isteyecektir.
Sayfa 244 - iş bankası yayınlarıKitabı okudu
Kör, fakat amaç birliği ve ahenk içinde bulunan bir arı yığını birdenbire düşünce ve muhakeme yeteneği kazanıverseydi,bu toplum uzun süre varlığını muhafaza edemezdi.Öncelikle arılar kısa süre içinde yeni bir imalat tekniği tecrübe ederler; örneğin petek gözlerini daire veya kare şeklinde yapmayı denerlerdi.Pek çok sistem ve yenilikler denenir ve uzun uygulama devresi, geometri bilgisinin de uyarılarıyla en avantajlı biçimin sekizgen olduğunu ispat ederdi.Derken ayaklanmalar baş gösterirdi:Erkek arılardan kendi başlarının çaresine bakmaları, kraliçelerden çalışmaları istenirdi;işçi arılar arasında kıskançlık baş gösterir, anlaşmazlıklar ayyuka çıkar, her birey kendi hesabına üretmek isteyeceğinden kovan terk edilir ve nihayetinde arılar helak olurdu.Düşünme ve muhakeme gibi aslında birer ihtişam vesilesi olması gereken yetiler vasıtasıyla kötülük, tıpkı sinsi bir yılan gibi bal cumhuriyetine sızardı.
Sayfa 244 - iş bankası yayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bugün işletme hizmetlerinin (ki bununla faydalı her tür hizmeti kastediyorum) sayısı belki de binin üzerindedir.Fakat hizmetlerin sayısı ne olursa olsun iktisat yasası sabittir:Üretici yaşayabilmek için, aldığı ücretle kendi ürününü satın alabilmelidir.
Sayfa 183 - iş bankası yayınlarıKitabı okudu
Toplum kendi kendini tüketiyor ve bunu, 1)işçileri periyodik biçimde ve şiddetle sindirerek -bunun nasıl olduğunu az önce gördük ve bundan sonra da göreceğiz-, 2)mülkiyetin üreticinin tüketimine el koymasıyla yapıyor.Toplumun bu iki şekilde intiharı önce eş zamanlı gerçekleşiyor;fakat bir süre sonra ilk intihar şekli, ayrıca ikincisinin itimine maruz kalır, açlık tefecilikle birleşerek emeği daha zorunlu ve kıt hale getirir.
Sayfa 180 - iş bankası yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bölüşüm eşit olmadığı sürece bölüşenler birbirine düşman olmayı sürdürür ve anlaşmalar bu durumu sürekli düzeltmek için yapılır. Böylece bir yanda yabancılık,eşitsizlik,uzlaşmazlık,savaş,yağma,katliam varken, öbür yanda toplum,eşitlik,kardeşlik,barış ve sevgi var:Artık hangisini seçerseniz.
Sayfa 66 - iş bankası yayınlarıKitabı okudu
Nüfus artışı geçimlerini sağlamak için insanları yavaş yavaş çalışmaya zorladığından emekçinin,emeğinin ürününün tek maliki olduğu kanaati resmen veya zımnen -nasıl olduğu önemli değil-yerleşti:Yani basitçe kimsenin artık çalışmadan yaşayamayacağı gerçeği ilan edilmiş oldu.Üründe eşitliği sağlamak için emekte eşitlik olması gerektiği ve emekte eşitliği sağlamak için de emeğin kullanacağı araçların eşit olması gerektiği sonucu buradan zorunlu olarak çıkıyordu.Biri çalışmazsa ve güçle veya hileyle başkasının geçimine el koyarsa eşitliği yok etmiş ve kendini yasanın dışına ve üstüne yerleştirmiş olurdu.Daha çok üretmek bahanesiyle üretim araçlarını tekeline almış kişi de eşitliği yok etmiş oluyordu.Eşitlik o dönemde hukukun ifadesi olduğu için, eşitliğe halel getiren kişi adaletsizlik etmiş oluyordu.
Sayfa 73 - iş bankası yayınlarıKitabı okudu
Mülkiyet hakkının doğuşu
Tanrı yeryüzünü insan türüne bahşetti:Peki bana neden bir pay düşmedi? Tanrı doğayı ayaklarımın altına serdi, ama benim başımı sokacak yerim yok! Tanrı elçisi Pothier vasıtasıyla bize çoğalmamızı söylüyor.Ah bilge Pothier, söylemesi yapmasından kolay;kuşun yuvasını yapacağı çerçöp nerede! "İnsan türü çoğaldı;insanlar dünyayı ve arzın üstündeki pek çok şeyi aralarında paylaştılar:Her kişiye düşen pay o andan itibaren sadece kendisine ait oldu:Mülkiyet hakkının kökeni budur."
Sayfa 73 - İş bankası yayınlarıKitabı okudu
“Deniz Gezmiş davasına yeniden bakılabilir mi?” sorusunun cevabı kuşkusuz Ceza Yargılama Usulü Yasası’nın dar kuralları içerisinde aranmayacaktır.Bu dava halkımızın yüreğinde 6 Mayıs 1972 sabahından beri “derdesti rüyet”tir. Bu şaşmayan ve yanılmayan yargıç, elbette nihai kararını verecektir.
Sayfa 171Kitabı okudu
Üç genç insanın asılmalarından sonra infaz tutanağı düzenlenip,tutanak ilgililer tarafından imzalandıktan sonra, idam cezalarını veren Askeri Mahkeme Başkanı Ali Elverdi bize(Halit Çelenk’e ve bana) dönerek, “Bizler görevimizi yaptık.” demiştir. Görevinin ne olduğunu da Adalet Partisi’nden milletvekili seçildikten sonra Türk kamuoyuna açıklamış bulunmaktadır.
Sayfa 171Kitabı okudu
Reklam
Suç ile ceza arasındaki bu oransızlığın nedenini bir çırpıda tanımlamak olanaksızdır.Bu konunun her yönü siyaset bilimciler,sosyologlar,ekonomistler ve tarihçilerle psikologlar tarafından ayrı ayrı incelenmelidir.Özellikle bir psikolog, bu oranı bozanlar arasında, çok ilginç prototipler bulacaktır.
Sayfa 171Kitabı okudu
Hüseyin İnan,Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ın asılacaklarına, hala bir türlü inanmak istemiyorduk.Kızıldere’de Ömer Ayna,Cihan Alptekin,Mahir Çayan ve arkadaşlarının toplu olarak katledilmiş olmalarına, üniversitelerin, liselerin kapıları önünde geleceğin güvencesi olan gençlerin, fabrika duvarları dibinde devrimci işçilerin kurşunlanmasına, katillerinin bulunmamasına, baş katilin bilinmesine rağmen inanmak istemiyorduk. Yavrularını yiyen dişi kediler gibi gençliğin kanını içerek,fosilleşip köhnemiş gövdelerine zindelik kazandırabileceklerini, yabancı efendileriyle, onların işbirlikçisi sermaye çevrelerine yaranacaklarını umanların kahpece çabalarına rağmen inanmak istemiyorduk. Çünkü, idamlar toplum adına, adalet adına yapılacaktı.Ne toplumun ne de özellikle adaletin yasalara uymayan bu cinayetleri içine sindirebileceğine kesinlikle inanmıyorduk.
Sayfa 100Kitabı okudu
Avukatların,infazların durdurulması için bütün yasal girişimleri sonuçsuz kalmaktaydı.Özellikle gerici parlamenterler ve gerici basın bir an önce infazların yapılması için her türlü yola başvurmaktaydı.İnfazlar halinde büyük bir “adli hata”nın artık onarılamaz biçimde işleneceğine değin görüşlere, kesin bir sansür uygulanıyordu.Aynı günlerde aydınlar, ilericiler, yurtsever, demokrat unsurlar arasında idamların durdurulması için açılan imza kampanyasına binlerce kişi katılmıştı.Tepkilerin yoğunlaşmasından korkan gericiler büyük bir telaş içindeydiler.
Ölüm hangi nitelikte olursa olsun, yine de kendi ağırlığıyla gelir.Ve o gün Ankara’daki ölüm, ağlamayı dahi yasaklayan cinstendi.Haberi ilk veren spiker, sesinin titremesi nedeniyle huzurundan edildi.Mezarlığa ilk giden genç tutuklandı.Sokakta ilk bağıran bir kadın, alınıp götürüldü.Ve binlerce insan yeraltı yatağında akan bir dere gibi, içinde yaşadı duygularını.
Sınıf Bilinci
Bu sırada çok önemli bir olay ortaya çıktı sol kolum üzerinde. Saatli olan sol kolum belki de saatlerce kalmıştı aynı biçimde yastığımın üzerinde ve başımın altında, bu yüzden uyuşmuştu ve kendinde değildi ve daha bilinçlenmemiş ve sınıf bilincine ulaşmamıştı. Biz de bunun için uğraşmıyor muyuz hep?Sınıf bilincine ulaşması gerek değil mi herkesin?Uyuşmuştu kolum ve ulaşmamıştı bilince ve sınıf bilincine ve sınıf bellekine.Sol kolumun benim kolum olup olmadığı konusunda kesin bir karara varmadan önce, kaldırdım kolumu ve koydum daha rahat bir duruma.
Sayfa 24 - yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
İnsanlığın geleceği üzerine
Tüm eşitsizliklerin en üst sonucu olacak bu farklılık acaba nasıl yaşanacak? Uzun bir ömre sahip olma imkanından dışlananlar kaderlerine razı olacaklar mı? Tam tersine, öfkelerinin iki katına çıkacağı ve kanlı bir intikam düşü kurmaya başlayacakları varsayılabilir. Peki ya ayrıcalıklılar? Yüksek duvarların arkasında barikatlarını kurup kendilerine tehdit olarak göreceklerini acımasızca yok etme eğilimi içine girmezler mi?
Sayfa 190 - yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
Reklam
İnsanlığın geleceği üzerine
En umut verici ve türümüzün geleceği açısından en faydalı tıbbi ilerlemeler bile bu parçalanmış dünyada tehlikeli olabiliyorlar.Bilim yarın hücrelerin yaşlanma ve eskiyen organların değiştirilmesi süreçlerine hükmetmeyi, dolayısıyla insan ömrünü hatırı sayılır ölçüde uzatmayı başarırsa bu büyüleyici bir gelişme olmaz mı? Ama bu pahalı tekniklerin en az iki veya üç kuşak boyunca sadece dünya nüfusunun çok küçük bir bölümünün istifadesine açık olacağı ve o zaman bu seçilmişler azınlığının çağdaşlarından ayrılıp ömürleri diğer fanilerden çok daha uzun farklı bir insanlık oluşturacakları dikkate alındığında, bu gelişme ürkütücü bir görünüme bürünmez mi?
Sayfa 189 - yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
İnsanlığın yapmayı bildiği en iyi şey, yapmayı bildiği en kötü şey tarafından bozuldu - zamanımızın trajik paradoksu budur ve pek çok alanda doğrulanmaktadır.
Sayfa 189 - yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
Büyükannem mıknatıslı bir dağla ilgili bir masal anlatırdı:
Dağa fazla yaklaşan gemilerin demir parçalarının hepsi birden sökülür, çivileri dağa doğru uçarmış, zavallı acı çekenlerse, üst üste yığılan tahtaların arasında ezilirlermiş.
Sayfa 39 - Türkiye İş Bankası YayınlarıKitabı okudu
Şu da önemlidir:Öğrenciler ne istiyor?
Bir çeyrek yüzyılı aşkındır,Dakar'dan Meksiko'ya, Paris'ten Berkeley'e caddeleri dolduran bu gençler, aslında yeni bir dünyanın habercisidirler.Zaman zaman devrimlerin başına geçtikleri oluyor;hareketsizlikle suçladıkları rejimleri devirdikleri de görülüyor.Her yerde bir şeyler kımıldıyor ve ilk saflarda da onlar yer alıyor.Nedir aslında istedikleri bu üniversite gençlerinin?Bu soruya hemen yanıt vermek kolay değil;onların istikrarlı ve bağdaşık bir sosyal grup olmamaları ve isteklerinin de bir bağlamdan ötekine değişmesi, bu güçlüğü daha da arttırıyor.1968 Mayıs'ın da düş görülebiliyordu;o yüzyılın sonuyla bir yenisinin başlarında ağır basan, gerçekliktir.Şunu söyleyebiliriz:Gençler, her şeyden önce kendilerine iş alanlarının açılmasını istiyorlar;istedikleri, yarının işsizleri olmak değildir; yükseköğretim, buna uymalıdır.Diplomaların işe yaramamasından en başta üniversitelerin değil, bizzat ekonomik yapının sorumlu olduğunu hatırlatarak söylemeli bunu.Ne var ki üniversiteli gençler, bu isteği öne sürerken, idealleri için mücadele etmekten de vazgeçmiş değiller her yanda; çoğu kez, daha demokratik bir toplum,"daha insanca bir dünya" yatıyor onların temelinde. O sese nasıl kulak vermez oluruz?
Sayfa 266 - Cumhuriyet kitaplarıKitabı okudu
Günümüzün dünyasında Türkiye'nin yeri neresidir?
Türkiye bütün Batılılaşma çabalarına karşın, bugün ,"tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş aşaması" yaşayan ve "kapitalistleşme süreci" içinde bulunan bir Üçüncü Dünya ülkesidir. "Geri kalmış"bir ülkedir bir başka deyişle. Ve iki yüzyıla yaklaşan çabalarına karşın, dar çemberini de henüz kıramamıştır bu geri kalmışlığın. Ama, öyle de olsa, Türkiye, öteki geri kalmış ülkelerle kıyaslanamayacak denli köklü bir kültüre, eski ve büyük bir tarihe sahiptir.Stratejik öneminden -az görülür-bir folklor çeşitliliğine ve renkliliğine dek uzanan özellikleri,bölgesel bir liderliğin potansiyel gücü, kalkınmanın insan ve ham madde olarak zengin kaynakları vardır onda. Bu bakımdan, Türkiye geri kalmış ülkeler içinde, gerçekten "ayrıcalıklı" bir durumdadır.
Sayfa 305 - Cumhuriyet kitaplarıKitabı okudu
Demokrasi yorumu
Ayrıca hatırlatmalı da:Demokrasi kırılgandır, çünkü onu kabul etmiş bir ülkenin halkından çok şey bekler.Sonra, belli bir insan fikrine dayanır demokrasi:Yurtseverlik, hoşgörü anlayışı, hukuka saygı vardır bu düşüncede.Ne var ki ,söz konusu erdemler hiç de doğuştan gelmezler; öğrenmek gerekir onları.Böylece, eğitimsiz demokrasi düşünülemez.Demokrasinin -görece de olsa- rayına oturduğu ülkelerde eğitimin kız-erkek ayırt etmeden yaygınlaşması ve demokratikleşmesinin rolü göz ardı edilebilir mi?
Sayfa 141 - Cumhuriyet kitaplarıKitabı okudu
Reklam
AZGELİŞMİŞLİK NEDİR? Azgelişmişliğin belirtileri
İktisadi ve sosyal bakımdan "azgelişmiş ülke" deyince, "gelişmiş" kapitalist ve sosyalist ülkeler dışında kalan ülkeler anlaşılır. Azgelişmişliğin, gelişmişlikten ayrılan belirtileri nelerdir? Bir ülkede okur-yazar olmayanların çoğunlukta olması,kadının erkekten aşağıda tutulması,beslenme yetersizliği, sağlığı korumada yetersizlik, milli ve iktisadi bütünlüğün zayıflığı, yapısal işsizlik, ortalama ulusal gelirin düşüklüğü, sınırlı bir sanayileşme, tarımda uğraşanların çokluğu ve şişkin bir hizmet kesimi, iktisadi bakımdan -özellikle- kapitalist ülkelere bağımlılık...Akla ilk gelen belirtiler oluyor.
Cumhuriyet KitaplarıKitabı okudu
Egemen sınıfların "ideolojik" faaliyeti, "üst yapı" etkilemesinin tipik örneklerinden biridir:Üretim araçlarını ellerinde bulundurdukları için "egemen sınıf"durumuna gelmiş olanlar, kurulu düzenin ideolojisini kullanarak -örneğin dine başvurarak ya da sınıf çatışması gerçeğini yadsıyarak ya da yozlaştırarak -tarihsel gelişimi gözlerden kaçırmaya ve artık "aşikar" duruma gelmiş çözümler yerine sahte çözümler ileri sürmeye çalışırlar.
Sayfa 175 - Cumhuriyet KitaplarıKitabı okudu
EŞİTSİZLİKLER DİZBOYU VE DÜNYA ÇAPINDADIR
Toplumlara, giderek dünyaya biraz daha yakından baktığımızda, gördüğümüz şudur:İnsanlar, tarihlerinde ilk kez , kıtlığı ve cehaleti yok edecek araçları ellerine geçirmişlerdir.Ne var ki, kullanmıyorlar bunları; ve her ikisi de artarak sürüyor ve kaynakları gasp eden bir azınlık her gün biraz daha fazla, her şeyden yoksun büyük çoğunluktan uzaklaşıyor.Bu toplu cinayetin ilk suçsuz kurbanları da -geleceğimiz olan- milyonlarca çocuktur;dünya, en korkunç bir sefaletin dışında, onlara, en ufak bir yaşama, büyüme, anlama, hareket etme şansı bırakmıyor.Bu, başta gelen adaletsizlik asla bir yazgı olamaz; o, iktisadi bağımlılıkların ve sınır tanımayan sosyal eşitsizliklerin sonucu olsa olsa.
Sayfa 146 - Cumhuriyet KitaplarıKitabı okudu