Anlatır sana özlemini gözlerim Ben her iki cihanda seni isterim Ne bir dilim ekmek,ne de bir yudum su Bu tren nerede duracak kim bilir Sen ol yeter,gerisi bana vız gelir İçimde bir korku var sensiz ölmek korkusu
Ümit Yaşar Oğuzcan
Ümit Yaşar Oğuzcan
.... Bir işçi ölümünün “dayanılmaz hafifliği” Zincirlerle çekiyor işçiler Güneşi yatağımın başına Ben nasıl çıkarım bu kirli yüzle Güneşin karşısına? Celal Sılay Milan Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği romanındaki “dayanılmaz hafiflik” ifadesinin, birçok yazıya başlık olmasının artık sinir bozucu hale geldiğini kabul ediyorum. İnsan
Reklam
Ben burada böyle nasılım ki Geçmişim urlaşıyor boynumda Bu şaka değil Hayretimi kafama kim tükürüyor Sevgim çok uzaklarda olan ne Gücü bitmeyen kim ben ondan değilim Şu güldüğüme bakın Kimliğime neşe diye kendimi yazıyorum Nefretsiz gölün parlağı, hani, yurduma koşul Sırtıma şaka Kimsem yokmuş gibi halime kardeşimmişim gibi üzülüyorum Bektaş şenel
Kalan olmadın Giden olmadın Bana bir kere Gülen olmadın Kalan öyle ben Giden öyle sen Bu gidişle ben Biterim anladım
“Şimdi hangi rüzgârda dalgalanıyor saçların ya da güneşin tenini yaktığı bir yerde misin, bilmiyorum sevgilim. Ellerin hâlâ titriyor mu, dudaklarını incitiyor musun dişlerinle veya sinirlenince saçlarını çekiştiriyor musun yine? Bunuda bilmiyorum. Belki bir eli tutmuşsundur, bu sefer bırakmazsın.Ya da biri elini tutarda kanarsın ama kanatırlar seni. Veya yine oyunbozanlığına devam eder, ince kalplere izlerini bırakmışsındır acıyla, bilmiyorum. Ben eskilerden sen hakkında çok şey, şimdilerden ise hiçbir şey bilmiyorum. Geçmişten ya da şimdiden, belki de gelecekten bir zamanda; ufak bir tebessümle beni hatırlarsan sevgimin her tanesi sana helaldir. Bilmelisin, bu sevgi benden her bir şey'imi aldı. Ve ben şimdi ne önümü ne de arkamı görüyorum. Bir bilinmezlik ki sardı, gitmiyor. Bir sır gibi sakladı zaman beni içinde, kaldırımlar evim gibi. Yuva denen şeye uzağım, senin bana olan mesafeni bile geride bırakıyor. Kestiremiyorum olan biteni. Bir hayat vermişler de ortalıkta ayyaş gibi dolanıyorum ama herkesten ayığım. Bazen nefes almayı bile unutuyorum da sen aklımın köşesinden bir saniye bile gitmiyorsun. Şarkılar dinliyor, yağmurda dolanıyorum, yazıyorum, çiziyorum. Şarkılar seni anlatıyor, yağmur seni hatırlatıyor, seni yazıyorum, seni çiziyorum. Yap, rahatlatır seni, dedikler her bir şeyde senden bir iz buluyorum. Bir bataklıksın ki senden kaçmak için çırpındıkça sana batıyorum. Öyle bir çıkmaz sokak işte benimkisi.”
Yavaş yavaş kanım soğuyor, ruhumun bedenimden ayrılmak için kendini çekiştirdiğini hissediyorum. Ölüyorum. Büyük bir haz ve zevkle. Anılar film şeriti gibi önümden geçiyor... İnandınız değil mi ? Yaşayamadıklarım önümden geçiyor. Gelecekteki eşim ve doğacak çocuklarım. Kendi geleceğim gibi hepsinin geleceklerini de ellerinden aldım. Kendim bu dünyadan göçerken, onları da doğmadan öldürdüm... Bekle beni ebedi ateş. Ben senin öksüz oğlunum ve artık kavuşma vakti...
Reklam
Tekrar
"Bayadır konuşmadım onunla ben hiç, göğe söyle, sen onunla konuş, de ki; bak bu insan küçücük! Sığınmış betona, yazık..." Şerefe
- Bu 'O'nun, Değil 'Ben'im Hikayem -
+ Beni nasıl buldun? - Hiç kaybetmedim ki. ''Her zaman gemiler batmaz, bu sefer sular çekildi.''
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.