...yandık!!! Yıllar önce kadınların başındaki örtüyü yaktılar. Sonra biri çıktı Kur'an-ı yaktı. Ardından bunu marifet sanıp her yıl bir ülkede birileri tarafından Kur'an yakıldı. Haberlerde görünce kınadık. Sadece kınadık ama... Bu yangınların devam edeceğini bilerek ama kabullenmeyerek. Yanan şeyler bunlardan dahada öteye gitti ve diri diri canlar yaktılar ve yakmaya da devam ediyorlar. Yaktıkları Kur'an-ı ezberimizde tutmaya çalıştık ki elimizde mushaf kalmasa bile aklımızda kalsın dedik. Yanan bedenlerin çaresi var mı peki? Yıllar önce yaptığımız gibi yalnızca kınayalım(!) O ateş bizide bulunca belki bazı şeyleri kavrar ve bir şeyler yapmaya başlarız...
Yılanların akciğerlerinden bir tanesi sönüktür ve görevini yerine getirmez, desem?! Evet evet, yanlış duymadın. Hatta bu durum nedeniyle yılanlar tek akciğerli olarak bilinir.
Bazı dişi kaplumbağaların yumurtlaması için erkek kaplumbağaya ihtiyacı yoktur. Bu türler kendi kendilerine yumurtlayabilirler.
Bazı insanlar doğanın sadece kendileri için
Çekçe'de işlenen bir suçun kefaretini ödemek için cebren çalıştırılan ırgatlar/işciler için kullanılan Robot kelimesini bugün bildiğimiz anlamıyla kullanım sokan kişi bu kitabın yazarı Karel Čapek'tir. Yazar bu katkıyla, bilim ve bilim-kurgu için zamanla saplantı haline gelecek olan bir düşünceyi hem anlamlı tarihselliği hem de gizem
"O yıllarda Gülhane Parkı'nda, eski saraya yakın olan Alay Köşkü'nde sık sık edebiyat akşamları tertip ediliyordu. Bu akşamlardan birinde, şair arkadaşlarımdan biri ile ben de hazır bulundum. Akşamı tertipleyen heyetin başkanı Peyami Safa, Nâzım Hikmet'i dinleyicilere 'Ünlü Türk şairi!' diye tanıttı. Nâzım şiirlerini okumaya başladı. Şiirler arasında 'Güneşi İçenlerin Türküsü' de vardı. Biz de o zamanlar şiir yazıyor ya da yazdığımızı sanıyorduk. Yahya Kemal'in etkisi altında idik, yabancı şairlerden Bauldeaire ile Verlain'i seviyorduk. Nâzım'ın gümbür gümbür şiirini duymamızla kan başımıza sıçradı. O kadar sersemleştik ki, sokağa çıkınca aklımızda kalan mısraları birbine ekleyerek şiirleri restore etmeye çalışırken az kalsın tramvayın altında kalıyorduk."
Sayfa 6 - KEMAL TAHİR'İN NÂZIM HİKMET İLE TANIŞMASIKitabı okudu
"O yıllarda Gülhane Parkı'nda ,eski saraya yakın olan Alay Köşkü'nde sık sık edebiyat akşamları tertip ediliyordu.Bu akşamlardan birinde , şair arkadaşlarımdan biri ile ben de hazır bulundum.Akşamı tertipleyen heyetin başkanı Peyami Safa, Nâzım Hikmet'i dinleyicilere 'Ünlü Türk şairi!' diye tanıttı.Nâzım şiirlerini okumaya başladı.Şiirler arasında 'Güneşi İçenlerin Türküsü' de vardı.Biz de o zamanlar şiir yazıyor ya da yazdığımızı sanıyorduk.Yahya Kemal'in etkisi altında idik, yabancı şairlerden Bauldeaire ile Verlain 'i seviyorduk.Nâzım'ın gümbür gümbür şiirini duymamızla kan başımıza sıçradı.O kadar sersemleştik ki, sokağa çıkınca aklımızda kalan mısraları birbine ekleyerek şiirleri restore etmeye çalışırken az kalsın tramvayın altında kalıyorduk."