“Hey, bu benim hatam değildi.Ben kaymadım.” Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. “Geçen yıl boyunca o kadar uğraştıktan sonra bizi eften püften bir yürüyüşte öldürmem utanç verici olurdu.”
Tairn/ violetKitabı okuyor
Sürekli karşıma gelen o meşhur cümleyi buldum
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. Bana acımayın.
Reklam
Müller’in bana söylediği şey geldi şimdi aklıma: ‘Düşmanını doğru seç.’ İşte anahtar bu! Geçen onca yıl boyunca ben yanlış düşmanla savaşıyordum. Asıl düşman Mathilde değil, alınyazısıydı. Asıl düşman yaşlanma, ölüm ve özgürlük karşısında duyduğum dehşetti. Ta baştan beri, yüz yüze gelmekten korktuğum bir şeyi görmemi engelliyor diye boşuna Mathilde’yi suçladım! Kim bilir kaç koca aynı şeyi karısına yapıyor?” “Sanırım biri de benim,” dedi Max. “Bilirsin, ben sürekli birlikte geçen çocukluğumuzu ve okuldaki günlerimizi düşünür dururum. ‘Ah, ne günlerdi onlar?’ der dururum. ‘Zamanın böyle uçup gitmesine nasıl izin verdim?’ Sonra gizliden gizliye Rachel’i suçlamaya başlarım; sanki çocukluğumun bitmesi, yaşlanmaya başlamam onun suçuymuş gibi!”
Sayfa 73 - Ayrıntı Yayınları XXI
“O halde, o da bir seçimdi,” diye yapıştırdı cevabı Mathilde. “O, ben haline gelmeyen ‘ben’, kim acaba? Bir yıl sonra da şunu söyleyeceksin: O günkü ‘ben’ henüz olgunlaşamamış bir bendi, bu yüzden o gün söylediklerimin bir hükmü yok, diyeceksin. Bu sadece kendini kandırmaca oyunu, yaptığın seçimlerin sorumluluğundan kaçmak için uydurduğun bir yol. Evlendiğimiz gün, hahama evet dediğimiz zaman, diğer seçimlere hayır demiş olduk. Başka biriyle de evlenebilirdim. Hem de kolayca! Beni isteyen bir sürü erkek vardı. Viyana’nın en güzel kadınının ben olduğumu söyleyen sen değil miydin?” “Bunu hâlâ söylerim.”
Sayfa 9 - Ayrıntı Yayınları XXI
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
Çalışma ve çalışmanın anlamsızlığı üzerine biraz düşündüm. Çalışma hayatında benim canımı en çok sıkan şey “izinli” olma haliydi. Günün en güzel saatlerini işte geçirdikten sonra akşam evimize gitmemize izin verilmesi, bir yıl çalışmadan sonra 15 gün denize, yüzmeye gitmemize izin verilmesi, Cuma günü kotla işe gelmemize izin verilmesi bana çok saçma geliyordu. Kot da, g.t de, deniz de her zaman, oldukları yerde hazır olarak bulunuyordu ama sürekli veya istenilen zamanda bir araya gelmelerine izin verilmiyordu, geleceği zamana ve süreye ise izin veriliyordu. İşte bu çok anlamsız geliyordu. Şimdi burada “özgürlüğüme çok düşkünümdür” diye oturduğum yerden g.tü sağlama alarak konuşuyormuş gibi gözükebilirim ama bunları o gün sokakta elinde CV si ve takım elbisesiyle kalmış bir işsiz olarak düşünüyordum. Ayrıca beni bıraksanız ne denize giderim ne de gezerim tozarım, hiçbi şey yapmadan evde otururum ama hiçbir şey yapmasam bile buna ben karar vereyim istiyordum.
Sayfa 190 - Can ErikKitabı okuyor
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.