Din, sırf vicdani bir şey bir gönül işi değildir; o aynı zamanda ferdi ve içtimai bir hayat nizamıdır. Bu nizamı ise nasslar ve nakiller kurar....bunları dinden çıkarırsanız, geride şek ve ibham ile karışık sade bir seziş ve bir çıplak duygu kalır ki, din bu değildir.
Belki de, bir gün gelecek, büyük balmumu sergisinde geniş burunlu, solgun samimi yüzlü, dağınık saçlı, bir oğlan çocuğu kadar şişman, göbeğinden tek düğmeyle iliklenmiş bir ceket giyen tuhaf bir adamın balmumu heykeli yer alacak; ve küpün üzerinde şu levha olacak: NİKOLAY KAVALYEROV Daha fazlası değil. Sadece bu. Gören herkes şöyle diyecek: "Ah!" Ve birtakım hikâyeleri, belki efsaneleri hatırlayacak: "Ah, işte bu o, şanlı bir zamanda yaşamış, herkesin nefret ettiği ama imrendiği, övdüğü, hepsinde iz bırakmış, büyük planlarla yorulmuş, çok şey yapmak istemiş ama hiçbir şey yapmamış - ve bütün bunlara iğrenç, alçakça suçu işleyerek son vermiş olan o kişi... "
Reklam
Müslümanların, halen içinde yaşadıları gerçekler, aslında onların yaşaması gereken gerçekler değildir. Müslümanlar, halen dünyanın her yerinde kendilerine ait olmayan bir hayat tarzı içinde yaşamaktadırlar. Fakat mevcut durum, bu kendine ait olmayan bir hayat tarzı içinde yaşama gerçeği o kadar kanıksanılmış ki, gelen her yeni nesil halihazırdaki "gerçekle" dünyaya gözlerini açtığından, bu gerçeği aynı zamanda Müslümanların içinde yaşaması gereken olağan ve doğru bir durum diye algılayabilmektedir.
Sayfa 56
...şu soğuk Saint George Kanalı’nı bilirsiniz: İnsanlık, üstüne basıp geçtikleri bir karınca sürüsüdür sanki; yalnızca evlerine kabul ettikleri insanları kendi türlerinden sayarlar; başkalarının dilini anlamazlar, bunlar kıpırdayan dudaklar, gören gözlerdir, ama ne ses ne de bakış erişir onlara: Onlar için, bu insanlar sanki hiç yokmuş gibidir. İngilizler böylece, adalarının bir imgesini sunar gibidirler, yasanın her şeyi yönettiği, toplumun her katında her şeyin tek biçimli olduğu, erdemlerin yaşatılmasının belirli zamanda yürüyen çarkların zorunlu oyunu gibi göründüğü adalarının.
III. Klee, Kandinski, Magritte
Ağacın bir ağaca, yaprağın bir yaprağa benzemesi de yeterli değildir; ağacın yaprağının ağacın kendisine benzemesi ve bunun da kendi yaprağının formunu edinmesi (l'Incendie [Yangın]) gereklidir; denizin üzerindeki gemide bir gemiye benzemekle yetinemeyecektir, ama aynı zamanda denize benzeyecektir ve gövdesiyle yelkenleri de denizden yapılmış gibi olacaktır (le Sedacteur [Ayartıcı]) ve bir çift ayakkabının şaşmaz canlandırılması [görüntüsü], kaplamak zorunda olduğu çıplak ayaklara da benzeyecektir.
Bu sessizliğin tadına var; hisset ve tadını çıkar. Kısa zamanda anlayacaksın ki onun kendi iletişimi var; daha büyük, daha yüksek, daha derin ve daha içten. Ve bu iletişim kutsaldır, saftır.
Sayfa 72
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.