Ey gönül, sen benim kalbimden çık!
Ve ey can, sen de gönül için onunla birlikte git!
İkiniz gidin, Memo'yu görün!
Fakat biriniz bana haberini getirin!
Ey gönül, sen kendisini selamlayınca
Çabuk haberini getir bana!
Şu zamanda herkes paranın esiri olmuş. İnsanlar makam mevki ve büyüklük müptelası hâline gelmiş, bilgili ve olgun kimseler de ayakta kalmış. Halkın bir çoğu cahil; Erdem ve bilginin sadece adı var. Bilgili kimseler azalmış, cahilin cehaleti dünya tutmuş.
Mem geldi ve gülleri seyretti,
Reyhanlara ve sümbüllere bir göz attı.
Dedi: "Ey gül, gerçi sen de nazeninsin,
Sen nerde, Zîn'in yüzünün rengi nerde?
Ey sümbül, gerçi senin güzel kokun var,
Reyhan senin için kara yüzlü olmuş;
Gül, ilâhî güzelliği ve ihtişamı en mükemmel biçimde yansıttığı için iştiyak içindeki ruhun sembolü olan bülbül tarafından sevilmiştir ve sonsuza kadar sevilecektir.
Rüzgâr ışıdı titredi çiğ gül düştü
Tutunduğu dalı tutuşturup bülbül düştü
Gün doğumundan gün batımına kızardı bahçe
Bir bir leylak nergis lale ve sümbül düştü
Ne çam dayandı ne kestane ne kavak ne nar
Bin yıllık çınar gürül gürül düştü
Geçti mi ki yeşilin sonsuzluk yüklü çağı
Kader yanardağından kızıl kara kül düştü
Vakit görmemişti böyle bir kıyameti
Akıl sarardı karardı ruh gönül düştü
Bil ki, Mehtap denizi, bülbül gülü kıskanır ben ise seni
Kıskanırsan sen de bir başkasından, mutlu eder beni
Kıskançlığımdan ben, hiç kimsenin olmadığı dünyada
Ve kimsenin ulaşamayacağı yerlere bırakayım seni
Kıskanmak demek sevdiğini sahiplenmek demek
Aşkın için güzelliğin için harcarım karşılıksız emek
Sana olan aşkım yedi veren gül, çözülmeyen ilmek
Mecnun misali seni seven bana aşkını cihana söylemek
KK
"İnsanoğlunu kör eden, çıldırtan ve yoldan çıkaran tutkuların en kötüsü olduğu gibi en gözü dönüğüdür de kibirlilik."
.
.
.
Öykü okumanın bambaşka bir keyfi var. Genelde tek bir yazarın öykü derlemesini okumaya alışkınım, bu kez birden fazla yazarın öyküsünü bir arada okudum ve oldukça da keyif aldım. Celal Üster İngiliz ve Amerikan
"Nasıl ki, hikaye edilir: Bülbül aşık olduğu gülün nasıl açıldığı anı merak eder, mutlaka görmek istermiş. Sabaha kadar gülün başında bekler, goncadan gözünü ayırmazmış. Gül bir türlü açmak bilmezmiş, uykusunu koğar, gözünü oğuşturur, uyuyamazmış bülbül. Sabaha kadar sürermiş macera. Şafak sökerken bir an için dalan bülbül, hemen silkinir, güle bakarmış ama ne çare! Gül, bülbülün daldığı o kısacık anda açılmış bile! Böylece gülün açıldığı anı göremeyen bülbül, dövünmeye başlarmış. Evet gül, bir anda açılır ama, o anın gelmesi için, kapalı goncanın içinde farketmediğimiz bir kımıldanış, bir gelişme, hummalı bir faaliyet vardır. O bir anlık açılış, o uzun ve saklı hazırlığın kaçınılmaz uzantısıdır.