Tümüyle mutlu değillerdi. Genç adam ve genç kız çoğu zaman kulübenin bir köşesine çekilip gözyaşı döküyorlardı. Mutsuz olmalarına bir sebep göremesem de bu beni derinden etkilemişti. Eğer bu denli güzel yaratıklar bile perişansa, benim gibi kusurlu ve yapayalnız bir varlığın acılar çekmesi o kadar da tuhaf değildi. İyi ama bu güzel varlıkları mutsuz kılan neydi? Harika bir evleri vardı (benim gözümde öyleydi), her türlü lükse sahiptiler; üşüdüklerinde onları ısıtacak ateşleri, acıktıklarında karınlarını doyuracak besinleri vardı. Muhteşem kıyafetler giyiyorlardı ve daha da ötesi, birbirlerine yoldaşlık ediyor, konuşuyor, her gün sevgi ve nezaketle bakışıyorlardı. Gözyaşları ne anlama geliyor olabilirdi? Gerçekten acı belirtisi miydi bunlar? İlk başta bu soruları çözemiyordum ama sürekli dikkat ve geçen zaman, ilk bakışta bana gizemli gözüken nice şeyi açıkladı. Bu sevimli ailenin huzursuz olmasının nedenlerinden birini anlamam için bir hayli zaman geçmesi gerekti. Yoksulluktu bu. Söz konusu illetle boğuşuyorlardı. Yiyecekleri sırf bahçelerinde yetiştirebildikleri sebzelerden ve yegâne ineklerinin sütünden ibaretti. Kaldı ki bu inek, kışın sahipleri ona yedirecek yem bulamadığı için çok az süt verebiliyordu.
Işıklı dünyanın karanlık yüzü Türkce
Işıklı dünyanın karanlık yüzü Dünyaya gelende vardı sebebi? Yaşaya bilmedi amaç üretdi. Düşünür ne yapsam daha gerekli? Seçtiğim beni de yapsın önemli. Beni tanısın dünyadakı insan.
Reklam
Seve seve itiraf edeyim sana, zira bu konuda bana söyleyeceğini biliyorum, çocuklar gibi gününü gün eden, oyuncak bebeklerini yanlarında sürükleyen, soyup giydiren, annenin şekerli ekmeği sakladığı dolabın çevresinde büyük bir saygıyla sessiz dönenen, arzu ettikleri şeyi en sonunda ele geçirince, avurtlarını şişire şişire yiyerek, daha daha! diye bağıranlar en mutlu kişilerdir. - Bunlar mutlu yaratıklar. Paçavra uğraşlarına ya da giderek kendi meraklarına muhteşem isimler vererek, bunları insansoyuna onların iyiliği ve refahı diye satanların da keyfi yerindedir. - Ne mutlu, bunu yapabilene! Ama huşu içinde bunun insanı nereye götürdüğünü görense, tuzu kuru vatandaşın, kendi küçük bahçesini budayıp cennete çevirdiğini, mutsuz olanın bile, sırtındaki yükle ahlayıp oflayarak ilerlemeye çalıştığını ve hepsinin, şu güneşin ışığını bir dakikacık daha uzun görmek için aynı isteği duyduğunu bilense -evet, o sakindir ve kendi içinde kendi dünyasını kurar ve bir insan olduğu için, o da mutludur. Sonra, ne kadar darda olsa bile, yüreğinde yine hep özgürlüğün ve istediği zaman bu zindanı terk edebilmenin tatlı duygusunu taşır.
Çünkü herkesin ara sıra yoğun mutluluk anları vardır ama, sürekli olarak kişisel mutluluk peşinden koşmak, bir kepazelikten başka bir şey değildir. Böyle bir dünyada, bunca felaket, bunca yoksulluk, bunca haksızlık ortasında, ancak inekler kadar kafasız ve duyarsız olanlar -yani gerçekten insan sayılamayacak yaratıklar- kişisel açıdan mutlu olabilirler. “ Bana ne dünyanın şurasında burasında, hatta kendi ülkemde kanlı savaşlar varsa; benim evimde yok ya “derler böyleleri. “Bana ne Afrika’da çocuklar açlıktan ölüyorsa; benim çocuklarım açlıktan ölüyor ya“ derler böyleleri. Bana ne ülkemin yoksulları oğullarını kızlarını okutamıyorsa; benim Oğullarım, benim kızlarım en pahalı okullara gidiyorlar ya“ der böyleleri. Ve dünyaya, hatta en yakın çevrelerine kulaklarını tıkayarak, gözlerini kapatarak - o ne biçim bir mutluluksa - mutlu olurlar böyleleri. “Her koyun kendi bacağından asılır,” , “gemisini kurtaran kaptan” , “ köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı de“, “bükemediğin eli öp“, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” gibi, iğrenç bulduğum bazı deyişleri, kendilerine hayat felsefesi yapmıştır bunlar. Başkalarını sokan yılanın günün birinde onları da sokabileceğini hiç düşünmezler bu geri zekalı “bana ne”ciler.
Sayfa 58 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Bugünü Yaşama Arzusu
#Schopenhauer *Yazar #Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
"... Sürekli olarak kişisel mutluluk peşinde koşmak, bir kepazelikten başka bir şey değildir. Böyle bir dünyada bunca felaket ,bunca yoksulluk ,bunca haksızlık ortasında ancak inekler kadar kafasız ve duyarsız olanlar- yani gerçekten insan sayılamayacak yaratıklar- kişisel açıdan mutlu olabilirler. 'Banane dünyanın şurasında burasında , hatta kendi ülkemde kanlı savaşlar varsa benim evimde yok ya' derler böyleleri. 'Banane Afrika'da çocuklar açlıktan ölüyorsa, benim çocuklarım açlıktan ölmüyor ya ' derler böyleleri. 'Bana ne ülkemin yoksulları oğullarını , kızlarını okutamıyorsa benim oğullarım, benim kızlarım en pahalı okullara gidiyorlar ya ' der böyleleri. Ve dünyaya, hatta en yakın çevrelerine kulaklarını tıkayarak, gözlerini kapatarak -o ne biçim bir mutluluksa- mutlu olur böyleleri .' Her koyun kendi bacağından asılır ' , 'gemisini kurtaran kaptan ', 'köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı de', 'bükemediğin eli öp ', 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın ' gibi iğrenç bulduğum bazı deyişleri kendilerine hayat felsefesi yapmışlardır bunlar".
Reklam
110 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.