Büyük Doğu ve İbda Mimarlarının verdiği bütün eserler ve yaşadıkları hayata bakıldığında, “anlayışı yenileme” davasının destansı hikayesi bütün ihtişamıyla hemen görülür. “İslâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerekir. Anlayış mı? Nurun aynadaki aksi... Aynayı yenilemek... Güneş yenilenemez. Göz yenilenir...”
O halde, ölçü kendi anlayışımız mı yani? Esas mesele bundan sonra…
“Ya sonra?”… Bugüne kadar, bu problemin karşısına sayısız kafa geldi dikildi. Başlangıçtan günümüze kadar yaşadığı çağ, mizaç, aile, toplum, eğitim düzeyi, ekonomik seviyesi vesaire dahil, üzerlerindeki bin bir tesirle nice felsefe ehli, nice bilim adamı, nice sanatçı şu veya bu ciddi kafa veya düpedüz sıradan kişi, tam burada durdu ve ufkuna doğru bakıp bir karar vermek zorunda kaldı: Ya hayatın karşısında kuşanacağı iş bu “anlayış”ı kendine göre belirleyecek veya kendisini de kuşatıp aşan bir hakikatin temsilcisi önünde şüphelerini kendi elleriyle öldürüp ona boyun eğecektir..."