"gözlerine bakardım ve orada
binlerce gemiden artık dalgaların
uzak denizlere doğru çözülüşünü görürdüm.
kıyı çakıl taşlarının bittiği yerde başlardı
eski korsan iskeletlerinin uğuldadığı loş mağaralarda
kazanılmış ve yitirilmiş onca hazinelerden sonra
gözlerin, sert rüzgârlardan korunmuş bir limandı bana.
ben sana bakardım, yani denize, o güvenli sulardan
her gün bir gemi halatlarını toplayıp uzak denizlere çıkardı
ben ona bakardım yani gözlerine
gözlerin gidilmemiş denizler kadar kıskanç ve uzaktı.
her gün çıkılmamış seferlerden dönerdim
her gün gemiler dönerdi tuzlu ufuklardan
her gün sabırsız ayaklarımla kıyıya inerdim
bir gün güvenli suları terkedip açılmak uzaklara...
gözlerindeki o uzak denizlerde bir göçmen olan ruhum
şimdi hangi gemilerde forsa ve sürgün hangi aşklara."
"Gül kokuları çocukların kaburga kırıklarından geliyor
Acıyı ve insanlığı çocuklar
Böyle dayanılmaz kıldılar ve yeni suları
Onların bilgileri getirdi
Elleri önlerinde bağlı-duruşları
Omuzlarından göğüslerine doğru kıvrık ve yumulu
Yaşarlar ebedi göz ve ölümsüzlük aşısı yapan kitabı
Ki şimendifer
Nasıl peşinden koşturursa katarları yolcu kutularını
Oralarda civarda
Böcekler sürüngenler bulunan kırda
Dönen çember- toprakla çalkalanan çocukların önünde
Bir dev gezinir
Şimşek düşer
(...)"
"(...)
Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
Bakışlarındaki öldüren buğu?
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
Nasıl da almış aklımı,
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
Kınanmak, yiğit başına.
Bu, ne ayıp, ne de yasak,
Öylece bir gerçek, kendi halinde,
Belki, yaşamama sebep...
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
Ve zehir - zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık..."
Ahmed Arif
"(...)
Nerde o? Hep bunu soruyorum
kaybolduğunda gözlerin.
Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,
yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi
geliyorsun sen, bir esintisin
şeftali ağaçlarından uçan.
Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil,
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel,
üzgün, müthiş,
bayraklarla donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz."
"boşuna uğraşma kadın
boşuna uğraşma
beni bilirsin hani
ciğerime kadar
sen
kendi ellerinle
sen
baştan ayağa bir kadın yaratsan
bulunmaz Hint kumaşı misali
kıskandırsa gözlerinin parıltısı
kaşıkçı elmasını
saçları sırma sırma olsa
dizilse inci gibi dişleri
gülüşü yeni bir gün doğursa
sarıldığı zaman gece gibi sinse her yanıma
bir kuğu gibi süzülse etrafımda
Yusuf yüzlü, gönlü Rûmî olsa
atlas halılardan başka bir şey görmese ayakları
elleri Mısır tarlalarındaki pamukların yumuşaklığını
alaşağı etse
ı ıhh, nafile
döner dolaşır yine şairin lafına çıkar yolum
-hiçbir kadın yetmez benim sensizliğime-(*)"
(*) Fikret Hakan
"Yine de yetmez zaman
gecenin ve kitapların söylediğini çözmeye,
kaç kent, kaç aşk terkedilmiştir;
sinmiştir ölümler
satırlara bir koku gibi;
hep bir şeyler kalmıştır geride
asla unutmak istemediğimiz."
#AhmetOktay 88 Yaşında!
(21 Ocak 1933 - 3 Mart 2016)
"(...)
çıplak dağda bir gece
böyle akşamların buzdan soruları
her şeyi olduğu gibi öylece
tozu
tozda göveren hâtırayı
işte o saydam çıtırtı sadece benim duyduğum
seninse belki bir geçidin gizli çilehanesinde
vazgeçilmiş bir çıplaklık
olarak unutacağın
sonradan kalpte de tende de bir pişmanlık
olarak anımsanacak bakışları."
"Beni unutma
Ah! saklı gülüm
Sen hem zor hem güzelsin
Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
Sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
Sen memleketim kadar güzelsin."
-Nazım Hikmet RAN-
#NazımHikmet119Yaşında
"(...)
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!"
"(...)
Bana
gitgide karanlığa çekiliyorsun, demiştin:
kanın uzun uykusundan sonra
kuyuları başında dün'ün:
kitabın okunmamış son
bir sayfası var çünkü:
vardıkça
tuhaf
ama büyüsün diye suladığım
kördüğüm:
onun
karanlığını gördüm."
"Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.
Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla."
Nazım Hikmet Ran