Kuyucaklı Yusuf'un önemi yalnızca başarılı bir roman olmasından ileri gelmez, öncü bir yapıt olması da ona tarihsel açıdan bir önem kazandırır. Çünkü bu yapıt daha önceki Türk romanından iki bakımdan ayrılır ve yeni bir yol açar. Bir kere Sabahattin Ali'nin Türkiye sorunsalına bakışı farklıdır. Tanzimat'tan 1950'lere kadarki Türk romanının ana sorunsalını Batılılaşma oluşturuyordu. Yazarlarımız toplumsal yapının kendine yönelmiyor, mevcut düzeni sorgulamıyorlardı. Toplumsal yapıyı, ezilen halk ya da köylü sınıfının durumunu ele alan romanlar gerçi 1950'lerden sonra görülür, ama bunların ilk örneği 1937'de yayımlanan Kuyucaklı Yusuf'tur. Ayrıca, romana Anadolu'yu da bu sorunsalla birlikte getirmiş olması Kuyucaklı Yusuf'u başka bir yönden daha öncü yapar. Bilindiği gibi Sabahattin Ali'den önce, İstanbul sınırlarını aşarak Anadolu'ya eğilmiş, H. E. Adıvar, Y. K. Karaosmanoğlu, R. N. Güntekin gibi yazarlar vardı, ama Vurun Kahpeye, Yaban, Yeşil Gece gibi romanların sorunsalı Batılılaşmanın bir uzantısıdır, çünkü ideolojik bakımdan gerici-ilerici, yobaz- aydın çatışması üzerine kurulmuşlardır. Kuyucaklı Yusuf'ta ise böyle bir sorun yok. Sabahattin Ali'nin gördüğü çatışma toplumsal yapıdan kaynaklanır; bir yanda bürokrasi ve eşraf vardır bir yanda da ezilen halk.
Sayfa 21 - İletişim Yayınları, 7. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Yazarın gözüyle Cumhuriyetin ilk yarım yüzyılının panoraması
(sf 11-14 arasındaki bölümden derlenmiştir) Kurtuluş Savaşı sırasında daha çok taktik nedenlerle benimsenmiş olan "halkçılık" değişen koşullar altında eski anlamını yitirmeye mahkumdu. Artık ne egemenliğin halkta olması söz konusuydu , ne alınan ekonomik kararlarda halkın gözetildiği söylenebilirdi, ne de gerçekten halkın yararına
Sayfa 11 - İletişim Yayınları, 7. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Reklam
·
Not rated
Reel Kafka
Kafka'nın sanırım en realistik (:D) ve en çok bilinen öyküsü ve sanırım tek bitirebildiğim... Bu öyküden etkilenip öykü yazmışlığım bile var. Oldukça sarsıcı ama oldukça tanıdık bir hikaye... Okuduğumda keyifle okumuştum, Şato ya da Dava gibi okumaya çalışırken boğuluyorum gibi bir hissiyat yoktu. Gerçekten bir şeyler anlatıyordu bence. Yani diğer kitaplarda sanki yazar bir şeyler anlatmaya çalışırken kendinden bir şeyleri gizliyor gibi bir his var. Çünkü tek bir vurgu var, bürokrasi yavaş. Evet bunu anlıyoruz, evet hissediyoruz her cümlede her kelimede. Ama öykü akmıyor işte. Bunun yanına katmak isteyeceği ya da katabileceği şeyleri bilerek katmamış ve okuru deli etmek istemiş gibi. Ama bu hikaye öyle değil. Burda varmak istediği noktayı gerçek bir öykünün içerisinde görüyoruz, o yüzden bize hem keyif veriyor hem de düşünmemizi ve sorgulamamızı sağlıyor. Tam bir klasik!
Dönüşüm
DönüşümFranz Kafka · Can Yayınları · 2016223.2k okunma
Bürokrasi, bürokratik hükümranlıktan öteye tuhaf bir 'hükümdarlık' modeline inkılab etmiştir. Devlet de memleket de düzen de hukuk da hukuk müesseseleri de onundur, o kurmuştur, o yapmıştır, onun istediklerini yapacaklardır. Kendi koyduğu hukuku bile işine gelmeyince tanımayan bir güce karşı yapılacak şey, onun kurallarını ona karşı savunmak değil, olabildiğince değiştirmektir.
...ama cumhuriyet'in 'idaresi' için de bürokrasi lâzımdı; lakin bürokrasi O'na kuzu gibi itaat etti; askeriyle siviliyle; zira arkasında, şahsî yeteneklerinin yanısıra 'büyük kırılma'nın, 'yeniden doğuş'un başedilmez karizmatik kudreti vardı. Onun ölümü ile birlikte yerine geçen 'anadan doğma bürokrat halefinin de yardımıyla bürokrasi hızla toparlandı. Öyle bir görünür-görünmez, örtülü-örtüsüz hükümranlık alanı tesis edildi ki, hâlâ kimse dokunamıyor. Bu, saltanat sürmekten, hükmetmekten daha ciddi bir tasası olmayan tam bir iki yüzlüler hükümranlığıdır.
Tanzimať la birlikte bu denge bürokrasi lehine bozulmuştur. Hükümranlık büyük ölçüde bürokrasiye geçmiştir. Öyle ki, son 5 padişahın hiç birisi alışıldık bir monarşik gelenek içinde taç giyip saltanat sürmüş sayılamaz, ya gelirken bürokrasi eliyle getirilmiş, ya giderken onun eliyle götürülmüştür.
Reklam
Türkiye devletini Tuğrul Bey'den başlatmakta fahiş bir hatâ yoksa demek ki, 1050'lerden itibaren ta 19. Asrın ortalarına, yani Tanzimat devrine kadar hükümranlık iki başlı olarak devam etmiştir: Sultan-Padişah ve bugünkü terminoloji ile ifade edersek bürokrasi... Padişah bir kişi, bürokrasi binlerce, onbinlerce kişilik bir kolektif gövde ve her tarafta mevcut...
Bürokrasi iktidarı kısmen paylaşmaya, o da hükmün ve mülkün asıl sahibi oluşu sorgulanmamak şartıyla bir ölçüde razı olabilir, ama devretmeye asla!
"Çoğunluğun iradesi kisvesi altında azınlığın tiranlığı," demişti. "Demokrasinin iflası. Ya kendi aşırılıkları tarafından devrilmiş ya da bürokrasi tarafından yenilip bitirilmiş hali."
Sayfa 414 - İTHAKİ YAYINLARIKitabı okuyor
384 syf.
·
Not rated
·
Read in 107 days
En kaba haliyle antropoloji yani insanbilimi, geçmiş ve günümüz toplumunda yaşayan insanların çeşitli yönlerini inceleyen bir bilimdir. Bu kitap ise devlet, bürokrasi, siyaset ve antropoloji, devlet antropolojisi, antropolojide tarım ve köylülük, kent calismalari ve antropiloji, is antropolojisi, feminist antropoloji, antropolojide Müslüman kadın ve faillik, antropolojide etnik azınlik ve konar-gocerler, spor antropolojisi, dil antropolojisi, medya ve iletişim antropolojisi, sağlık antropolojisi başlıklarında ve başlıklardan da anlaşılacağı üzere bir çok temada antropolojik bir inceleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Her bir bölüm kendine has çok değerli bilgiler, önemli tartışmalar ve yanıt bekleyen bir takım sorular barındırmaktadır. Özellikle birçok çalışma ve kaynağa atıflarda bulunması devam okumalar icin merak ve ilham uyandırmaktadır. Benim değerlendirmem bu kitap okunması gereken önemli bir kaynaktır.
Kültür Denen Şey
Kültür Denen ŞeyKolektif · Metis Yayıncılık · 201830 okunma
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.