Dersin başlamasına beş dakika vardı. Hızlı bir şekilde
merdivenleri indim. İşimi bitirip yukarı çıktığımda M ert’i
sınıfın kapısının önünde buldum. Bütün vücudum anında
tepki verdi, kalbim dörtnala atmaya başladı.
Tek omzunu kapıya yaslamıştı. içeri girebilmem için
onun çekilmesi gerekliydi. Ancak böyle bir niyeti yok
gibi gözüküyordu. Gözlerine bakmamaya çalışarak, “İzin
verir misin?” diye sordum.
Bana doğru eğildiğinde nefesi kulağımı gıdıkladı. “Bir
şartım var.”
Sesindeki bir şey, beni ona bakmaya zorladı. Gözlerinin
içine bakmak azap vericiydi ama bunu yaptım. “Ne
şartı?”
Bir kaplanın gülüşünü andıracak şekilde gülümsedi.
Ve ardından ağzımı açık bırakacak olan o cümleyi kurdu.
"Benim partime gelmeni istiyorum.
Bir adım geri çekildim ve boynumun tutulma riskini azaltarak yüzüne baktım. Gözlerinde neşeli parıltılar oynaşırken, o da bana bakıyordu. Konuşmadan öylece duruyorduk, gülümsemeye devam ediyordu. Bakışlarından kaçmaya çalışarak gözlerimi aşağıya doğru kaydırdım. Keşke yapmasaydım...
Gamzesi vardı! Daha önce nasıl fark edememiştim ben! Gülüşünün tansiyon hastası olmamı sağlayacak derecede güzel olması yetmiyormuş gibi, bir de şu gamzesi çıkmıştı başıma. Ya Rabbim, sen aklımı koru emi!
O gamzeyi okşamak, öpmek istiyordum ama nitekim hayatın acı gerçekleri kendisini hemen hatırlatıveriyor- du. Hayal kırıklığıyla iç çektim. Huzursuz olduğumu fark ettiğinde gülümsemesi azaldı
kitaba hastaaaaa kaldım bayıldım kesinlikle okumanız gereken bir kitap öyle kötü çocuk falan hikayesi yok şirin kız hiç yok klasik bir hikayede değil okuyup o heyecanı ben yaşadım sizde okumalısınız
Sana geldim Begonya'm... Belki de bugün son defa sana geldim... İçerlemeden, alınmadan, yaralanmadan son defa...
Gümüş mavisi gözlerine, sırma saçlarının beline su gibi akmasını görmeye geldim.
Sana kavuşmanın mutluluğuyla geldim.
Mutlu an'ımı yaşamaya, toprakta ne kadar mutlu olunurmuş onu öğrenmeye geldim. Dağların kocaman rüzgarları