Bazen bir sevgi için her şey bırakılır yüzbaşım. İnsan bir öfke ânında arkadaşını, bir buhran dakikasında kendisini öldürebildiği gibi, aşk denen hastalığın şiddetlendiği bir sırada da istikbalini, hâlini, mazisini, şer şeyini feda edebilir.
Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın.
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu...
Zaman onu bırakmamıştı oysa. Yüzüne, sırtına, omuzlarına her gün yeni bir şey eklenirken, hatıralarından da her gün bir şey eksildi Mücellâ'nın. Her şey öyle uzakta kalmıştı ki Mücellâ ne zaman, sahi en son ne zaman o duyguyu hissetmişti? Hani bir ilkbahar sabahı insanı aniden uyandıran ve aydınlıklar içinde bırakan o yaşama sevinci? Sabahın köründe insanı bahçeye fırlatan kuvvet? Mavi bir mineyle, duvarın üzerinde açmış aslanağzı ya da beyaz limon çiçeğiyle burun buruna geldiğinde Mücellâ'ya yaşadığını hissettiren şey?