Rus aydınlarının büyük çoğunluğu, günümüzde olduğu gibi Puşkin'in zamanında da devlet dairelerinde ya da demiryolları ve bankalarda memur olarak çalışıyor, daha doğrusu çeşitli yollarla geçimini sağlıyor, bilimle uğraşıyor, konferanslar veriyordu, kısacası, maaşlarını alıyorlar, iskambil oynuyorlar, kendilerine göre düzenli, huzurlu, durağan bir yaşam sürüyorlardı, Çingene obalarında ya da günümüze daha uygun olan yerlere sığınma özlemi duymadan yaşayıp gidiyorlardı. Sadece yumuşak Rus çizgileri katılmış "Avrupa sosyalizmine bir parça benzeyen" bir liberalizme kapağı atmışlardı. Aslında bunlar yalnızca bir zaman sorunudur. Biri henüz kaygılanmaya başlamamışken, ötekinin kapalı bir kapıya varıp, hızla kafasını çarpmasıdır bütün mesele. Halka alçakgönüllüce yaklaşıp kurtuluş yolunu bulamadıkları takdirde, zamanla herkesi aynı yazgı beklemektedir. Diyelim ki herkesi beklemiyor bu: Yalnızca "seçkinler" zümresinin onda biri bile, geriye kalan büyük çoğunluğu tedirgin etmeye yeter.
Sayfa 1104 - 1105 Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
… Bu memlekette iktisadî, ictimaî, siyasî, idarî, harsî; ne derseniz deyin, mesele yoktur. Bir tek mesele vardır: Ruhî… İdrakin bu kadar uçtuğu, bu kadar yerini bomboş bıraktığı bir devir gelmemiştir. Her şey ruhta ve bütün felâketler onda tecelli ediyor. Bugün bizim halimiz şuurunu kaybetme halidir.
Reklam
Peki, neden sıçan olmasın? İnsanın kendini sıçandan üstün görmeye ne hakkı var ki? Tarlalarda, ormanlarda yaşayan tüm küçük canlıların da kalbi çarpıyor. Onların hayatı da ebedi hüznün şarkısını söylüyor. Eski bir hüzün bu. Şarkıların şarkısı.Biz anlamıyoruz. Ama anlamaya kim aldırış ediyor? Ancak maliyet hesaplayanlarla pedikürcüler. Bir de postacılar. Biz yalnızca seviyoruz. Aşkın tatlı sırrı. Bütün mesele bu. Bana aşkı ver, ondan sonra tüm filozoflarını dürüp büküp soba borusuna artık. Mary evsiz barksız kalan sıçanı aldığında yüreği yarıldı, içine hayat ve sevgi doldu. Sıçanlardan çok iyi taklit vizon manto olur, ama mesele onda değil. Mesele hayatta.
Sayfa 649 - Plato Film YayınlarıKitabı okudu
_Hayat, sürprizlerle dolu bir kumardır ve hayatın ne olduğunu sadece kumarbazlar bilir. _Eğer cesur değilsen samimi olamazsın, sevemezsin, güvenemezsin, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir. Ve diğer her şey onu izler. _Risk al. Belirsizlik deme; merak de. Güvencesizlik deme; özgürlük de. Bu güvencesizlik, hayatın
Tanpınar vs. Nietzsche & Dostoyevski :)) (s. 288-294)
- Ben bir hikaye mevzuu anlatıyorum. Burada cinayet yok; bir kurtulma işi var. Tek manianın ortadan kalkışı. Tekrar dirilmek var. Evet kainatı buluyor. Kendisine yedi gün mühlet vermişti. Yedi gün cinayeti gizliyor. Yedi gün tekrar dirilmiş gibi insanlar arasında mesut, onları anlayarak, altın parıltılar içinde yaşıyor. Tam bir tanrı gibi yedi
Sayfa 288 - ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SUATKitabı okudu
Hiç mi bir politikacımız şunu okumadı acaba? s. 246-250
- Aynı vakıanın iki yüzü. Biz bir taraftan bir medeniyet ve kültür buhranı içindeyiz; diğer taraftan bir iktisadi reforma ihtiyacımız var. İş hayatına açılmamız lazım. Bunların birini öbürüne tercih edecek vaziyette değiliz. Buna hakkımız da yok. İnsan birdir. Çalıştıkça ve bir şey yarattıkça kendisini bulur, iş mesuliyeti, mesuliyet düşüncesi
Sayfa 246 - ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SUATKitabı okudu
Reklam
Şamil, saldırmayı bildiği gibi geri çekilmeyi de biliyor ve kendine güvenini kaybetmiyordu. Geri çekilme emri vermesi, aşiretlerin gözündeki itibarına gölge düşürmüyordu. Savaşta böyle iniş­li çıkışlı durumlar olurdu. Rusların safına geçip sonra yeniden Şamil'e katılan aşiret mensuplarına, dönek gözüyle bakılmazdı. Böyle birçok durumda
Vorontsovlar, muazzam bir hayat sürüyordu. Çar ailesinden sonra ülkenin en önde gelen ailesiydiler. Her zaman sevilmeseler de daima konumlarına yaraşır bir muamele görüyorlardı. Aris­tokratların birçoğu bu aileyi kıskanıyordu. Ailenin üstünlüğünü kabul eden halk, Vorontsovları seviyordu. Soyluların aksine halk, Vorontsovların huzurunda ayakta
Halbuki maarifi istihsalin yardımcısı yapabiliriz ve dahilî eşanjı arttırabiliririz. Bütün mesele burada. Dahilî piyasayı genişletmekte. Yarı ziraî, yarı sınaî bir iş hayatı temin edebiliriz. O kadar hususî istihsal kaynaklarımız var ki... İşte İstanbul. Daha dün bir yüksek müstehlikler şehriydi. Bütün yakın şark buraya akardı. O kadar ki, otuz senede bir şehir yanar ve köşkleri, konakları, yalılarıyla, çarşılarıyla, pazarlarıyla âdeta yeni baştan, yapılırdı. Yanya'nın çiftliği, Yenice'nin tütünü, Mısır'ın pamuğu, hulâsa İslâm dünyasının yarısının istihsali bu şehirde harcanırdı. Şimdi nüfusunun onda sekizi küçük müstahsilden ibaret. Adım başında küçük bir tezgâh, tütün işletmesi, şu bu, fabrika var... ve bütün bunlar ne ile geçiniyor biliyor musunuz? Çok defa toprağın üstündekini toplayarak. Halbuki İstanbul'da planlı bir çalışma, cemiyetimizin yüzünü yirmi senede değiştirebilir. Al Şarkî Anadolu'yu. Ziraatle, hayvancılıkla muazzam imkânlar hazinesi görürsün! Tortum şelâlesinden işe başla. Kademe kademe Akdeniz'e kadar elektriği indir... Marmara serveti içine gömülmüş uyuyor.
Sayfa 248Kitabı okudu
Âişe radıyallahu anha
Atâ b. Ebi Rabah dedi ki: “Aişe radıyallahu anha insanların en fakihi ve en bilgilisi idi. Umumun işleri hakkında da insanların en güzel görüşlüsü idi.” Hişam b. Urve, babasından rivayet ediyor: “Fıkıh, tıb ve şiir konularında Aişe r.anha’dan daha bilgilisini görmedim.” Ebu Burde b. Ebi Musa babasından naklen dedi ki: “Bize bir mesele zor geldiği zaman Aişe radıyallahu anha’ya sorardık ve mutlaka onda o konuyla ilgili ilmi bulurduk.” Zuhri dedi ki: “Aişe radıyallahu anha’nın ilmi ile müminlerin annelerinin ilmi ve bütün kadınların ilmi bir araya getirilseydi, Aişe radıyallahu anha’nın ilmi üstün gelirdi.”
177 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.