ATSIZ'DA ASKERLİK-ORDU-SAVAŞ-DİSİPLİN
31 Ağustos 1962 tarihinde çıkan Millî Yol dergisinin 31. sayısını elimize alınca, İzmirli Türkçü gençler olarak ne kadar heyecanlandığımızı hatırlıyorum. Orta sayfada Atsız'ın "30 Ağustos ve Türk Ordusu" başlıklı yazısı yer alıyordu. Yazıyı defalarca okumuş, birbirimize aktarmıştık. O
"Kalbimizin durmadan kasılıp genişlemesi aslında içimizden evrene dağılan bir yayın frekansı, bir radar dalgasıdır. Ürettiği manyetik alanın beyninkinden beş bin kat büyük olduğunu biliyor muydunuz?
Yani biz farkında olsak veya olmasak, kalbimizin kendine göre bir bilinci var ve ürettiği manyetik frekanslarla beynimiz dahil bütün bedenimizi kontrolde tutabiliyor."
Düşünsenize, beni anlayamayan insanlara anlamadıkları dilden dert anlatmaya çalışan biri, bütün bunlardan sonra bir de haklılık iddiasında bulunacak. Ne büyük hata!.. Oysa insan muhatabının anlayacağı dili konuşmalı değil mi ya?
Diyojen, Corinth’te her zamanki gibi yatmış güneşlenmektedir ve kendisinin methini duyan Büyük İskender gelip tepesinde dikilir. Bonkörlüğünü göstermek için “Dile benden ne dilersen” der ve karşılığında da Diyojen ondan güneşinin önünden çekilmesini ister.
Büyük İskender “Eğer İskender olmasaydım, Diyojen olurdum” der. Korkusuzluklarını eşit görmüştür. Ne bir eksik ne bir fazla.
Düşünün ki hiçbir şeyi olmayan, bir fıçının içinde yaşayan Diyojen, dünyaya hükmetmiş bir imparator ile aynı kefeye konmuştur. Hem de o imparator tarafından.