Yaraların sadece yolda olmakla şifa buluyor. İçindeki boşluğu sadece yol onarıyor. Yola çıktın çünkü bir yaran var. Doğduğun günden beri ruhun sızlıyor. Sen de diğerleri gibi kendini zamanın o büyük kahkahasına bırakabilir ve hayatı, emniyet şeridinden giderek yaşayabilirdin. Ama o zaman yeni denizleri kim bulacaktı ha? Yeni öykülerde ve yeni insanlarda kim ısınacaktı? İçin nasıl zenginleşebilecekti? Dışarıda çağlayan bir macera var, ruhunu ona katman gerek. Onunla çağlaman, bir âlem olup akman gerek. Sen ey yolcu, Simurg kuşunun kendisisin. Hem padişahsın hem kölesin. "Yol, yolcu, yolculuk." Neşet Ertaş ile bitirelim: 'Hep yolcuyuz böyle geldik gideriz / Dünya senin vatanın mı yurdun mu.'
Reklam
Sizler; -her şeyi isimlendirenler-: Düş diyorsunuz gönlünüzce tasarladığınız ve işlediğiniz hiçliğe. (Sizin için) görünmezliğin ve girift belirsizliğin doruğu olan gizli özneye zaman diyorsunuz, durmaksızın kötülüğü buyuran, susturulamayan iç seslerinize ve tereddütlerinize ise şeytan. Aşk diyorsunuz kısa süreli salgı sarhoşluğunuza, varlıklarınızla yokluğa düşürdüğünüz küçük dipnotlara varoluş dediğiniz gibi. Tek yönlü ve sürekli akan yokluktan eksilen küçük ve ödünç birer noktadır göreli mevcudiyetiniz, sizi sabırla bekleyen bir başka yokluğa katılacak olan, başladığınız ham ve artık yerine konamaz o ilk yokluğa dönüş olmaksızın.
Oysa yüzü acı çekiyor gibi görünmüyordu. Babası için ağlaması, soluk alıp vermek gibi doğal bir olaydı sanki.Gözyaşı kendiliğinden dökülüyordu gözlerinden. Acı, yüz mimiklerini çoktan terk etmiş, yüreğinin derinliğine yerleşmişti bile.
Sayfa 24
“Tüm hayatım, bilinçdışından patlak veren çağlayan gibi, bazen beni yıkabilecek denli güçlü olan bu akıntıyı anlamaya çalışmakla geçti."
Reklam
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Cengiz'in doğuşu
- Üç şafaktan beri, Tengri bana mavi bir baştankara kılığında görünüyor. Her sabah kuş aynı çadırın tepesine konuyor ve üç defa ötüyor... Cengiz! Cengiz! Cengiz! Sonra, kanatlarını açıyor, güneş ışınlarını yayarken, duman deliğinden bir gökkuşağı giriyor. Bu çadır, Kağanımızın çadırı. Tengri'nin işareti benim için kayanın üzerinden geçen çağlayan gibi, açık, geri çevrilmez: bana seçileni gösteriyor. Artık Temuçin yok! Tengri'nin yeryüzündeki iradesi Cengiz yaklaşsın.
Ne zaman seni düşünsem yalnızlığım aklıma gelir Bir ürperti gibi derinden derine duyarım çaresizliğimi Nedir bu gürültüler derim, bu top patlamaları Nedir bu şakaklarımda zonklayan ağrı İçimden dalga dalga boşanan gözyaşları ne Bu hangi nehir ki uzayıp gider alabildiğine Nedir bu ümitsizlik dolu bu kahır dolu yaşlar Bu denizler altından kopup gelen fırtına Bir çağlayan gibi uğultulu yaşlar...
Sayfa 162
Dürüst insan, kendine özgü bir dine inandığı halde, kendisine aykırı olan görüşleri, hatta dinleri bile tanıtma ve araştırma aşamasında o görüşe muhalif değilmiş gibi ortaya koyan insandır
Reklam
“Anladığım kadarı ile sona doğru gidiyorum. Kendimde ihtiyarlık ve zayıflığı daha çok hissediyorum. Bu durumum beni kafesten çıkmaya zorluyor. Buna girişince de kanatlarım kırılıyor vücudum kan ve yara içinde kalıyor, nefesim kesilerek düşüyorum. Duvarlar daralıp, tavanlar alçalıp pencereler sıkıştırdıkça, kaygan bir çukura düşmüş bir karınca gibi oluyorum. Dertler çok ağırlaşmış, benim harikulade gücüm tahammül edemez olmuş, dert tanelerini toplamak için sabrım kalmamış ve yine iç dünyamın dışında her şey, bir takım hederler, siyahlıklar, kirlilikler, kötülükler, facialar, musibetler, düşüşler, harabeler, sel, deprem, kıtlık, kölelik, yabancılık, kendinden kopmalık, vesvese...
Kaldırırken kadehini bir başkasına söylediğin gibi hep yarasın
Nasibim yeryüzünde bir buğu, bir sis olmak! Mademki her ateşe bir kere secde kıldım, Ne göl oldum, ne havuz, ne çağlayan, ne ırmak, Yatağını bulamayan sular gibi yayıldım...
Sayfa 211 - "Aşk İlahileri 13"Kitabı okudu
Sevdanın Adı Mekke
Dua dua yakarır kalpler, bir gün kavuşmak dileğiyle. Kiminin payına vuslat, kimine hasret düşse de bitmez sinelerde nehirler gibi çağlayan cezbe.
Sayfa 23
Çağlayan şelale bir tutku gibi sardı onu: yüksek kayalar, Dağ, derin ve kasveli orman, renkleri ve biçimleri o zaman bir arzu; bir duygu ve aşk, başka çekime gerek olmayan, verile düşünceyle ya da biraz ilgiyle gözden ödünç alınmamış.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.