İnsanı bir süreliğine göklerde dolaşan kuşlara eş tutan, gerçek hayatla ilişiğini kesen, daha önce varlığından haberdar olmadığı, kapısından bile geçmediği dünyaların içine baş aşağı yuvarlayan duyguları hangi kelimelere sığdırabilir ki insan? Bir eş ruh çalar kapını, açarsın. Eşikte oyalanmaz, kalbine yaptığı yolculuk durdurak tanımaz. Bütün renkler değişir, sesler, kelimeler, manalar... Ona bulanmış sözler çıkar ağızdan. Nefes alışın değişir, onca yıldır taşıdığın vücudun, bakışların... Aşkın çoğalmıştır, sanki milyon parçaya dağılıp, canlı-cansız hayatın her noktasına sirayet etmiştir. Babaannemin Tanrısı gibi, yeryüzündeki her şey varlığından bir siluet taşır. Teninin kokusunun zerreleri uçuşur havada, bütün çiçekler, çimenler sen kokar. Deniz sen kokar. Şehir sen...Daha fazlasını istersin. Hep daha fazlasını isteyeceğini bilerek... Bir gidişin öncesinde ve sonrasında yakıştırılan, zihnin çekmecelerinden özenle aranıp bulunan her kelime aşka dair yaşananları anlatmakta yetersiz kalır, Cümle bittiğinde eldeki sıradan, soğuk bir hikâye artığıdır.