Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür hanım?
Deliliğin getirdiği can sıkıntısı, uçsuz bucaksız bir çölü çağrıştırıyordu; öyle ki, herhangi birinin öfkesi ya da üzüncü bir vaha yaratıyordu sanki. Ara sıra yaşanan kısacık dostluk anları da, bu çöle yağan bir yağmur gibiydi ve bu anlar numaralanıyor, sayılıyor, bitmelerinden çok sonra bile hatırlanıyordu. İşte Carla özenle sigarasını içerken, ikisi böyle bir yağmuru tadıyorlardı
Reklam
Aynı korkunç sevdadadır Gökte bulut, dalda kaysı Başlar koymağa hapislik Karanlık can sıkıntısı Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri Bense voltadayım ranza dibinde Ve hep olmayacak şeyler kurarım Gülünç, acemi, çocuksu...
Ahmed Arif
Ahmed Arif
Can sıkıntısı, aşırı seven kadınların “iyi” bir erkekle karşılaştıklarında sıkça hissettikleri bir duygudur.
“Her insan yaşamı acı ve can sıkıntısı arasında ileri geri gider gelir,”
Sayfa 153 - PegasusKitabı okudu
Ben yalnızca sağa sola dolaşıp durmaktan bıktım, can sıkıntısı içinde yüzmek istemiyorum artık, bir nedeni olmadan mutlu olmak da istemiyorum; günün birinde gözlerimi açıp hepiniz gibi yaşlandığımı, ama hâlâ aynı balık olduğumu, ilk başta bildiğimden fazla bir şey bilmediğimi görmek istemiyorum
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.