"Mahremim, canım, cananım, efendim!.. Seni ben nimete erişmeden, daha Allah'ın elçisi olmadığın zaman sevdim. Gözümde nurum, gönlümde sürurum idin. Bilesin ki dünya mı nurunla aydınlattığın her bir saniyeden bir asır kadar huzur duydum. Seninle geçen çeyrek yüzyıla şükürler olsun...Acını acım bildiğime, emeğini emeğime, terimi terine kattığına şükürler olsun. Benden sonra sakin üzülme. Ben Kâsım'ımıza, Abdullah'ımıza, Tahir'imize gidiyorum. Onlara seni anlatacağım. Işte şu kızların Rukayye, Zeyneb,Ümmügülsüm ve Fâtıma!... Sonra oğullarımız Zeyd ile Ali... Sana beni hatırlatacaklar."
Sayfa 254 - kapı yayınlarıKitabı okudu
"Hem de adeta nutkum tutularak, sayın meslektaşım! Uzmanlık alanlarınızın insan anatomisinin çok ötesine uzan­dığını bilmiyordum. Yaaa, benim amatör bir entomolog oldu­ğumu size söylemediler, demek ki? Af buyurun, anlayamadım: Neolog, neolog? Entomo... Nasıl? Tomolog? Evet, efen­dim, hem de en tomolog! Böyle tombul tombul, bıngıl bıngıl, balıketi... Tüh, hay allah! Kusuruma bakmayın! Bilseydim, bir­ kaç kırkayak, bir iki tırtıl, çiyan, akrep, örümcek filan getirir­dim gelirken. Bizim arka bahçede ziyadesiyle var da... Üzül­meyin, canım, zararı yok. Zehirlileriyle uğraşmıyorum ben zaten, çocukluktan kalma bir fobi. Ya, insanlık hali işte... Yeri geldiğinde, başarılı bir ruh hekimi bile... Düşünün bir, kol saatimin akrebini dahi söktürdüm. Dakikaları ve saniyeleri bilmek bana yetiyor, saatler gereksiz bir ayrıntı. Daha fazlası için, haftasonlarında bitpazarlarından topladığım geçmiş yılların saatli maarif takvimlerini karıştırıyorum. Ah, ne kadar hoş bir hobi! Ben de küçükken, takvim yapraklarının arkasındaki tefrika romanları okumayı ne çok severdim, bir bilseniz! Hele bir keresinde, hiç unutmam, romanın sonunu fena halde merak ettiğimden, oturup bütün yaprakları birer birer kopar­mış, o çocuk merakıyla yutarcasına okumuştum. Merakım zail olmuştu nihayet, ama akşama annemden bir güzel sopa yedim tabii. Hey gidi günler... Fakat sayın meslektaşım, bana öyle geliyor ki, siz saatli maarif takvimini radyodaki 'Arkası Yarın' programıyla karıştırıyorsunuz. Kuşkusuz sizin de anımsayacağınız gibi..."
Sayfa 39 - Senin MelekûtunKitabı okudu
Reklam
Gitme vakti geldi Olric. -Nereden gitme vakti geldi efendimiz? Kalbinden Olric kalbinden. -Hiç gelmemiştiniz ki efendimiz. O zaman neden bu kadar canım acıyor Olric? -Çünkü hep kalbindesiniz sanmıştınız oysa bir kere bile sizi kalbine almamıştı efendim. Beni neden uyarmadın Olric? -Aşkından sağır olmuştunuz efendim. Anladım Olric.
- Ne marifeti canım efendim, eşek bu.. Nutuk atacak değil ya... Basbayağı eşek işte... Üstelik, hem uyuz, hem de kart...
Unutmayı dahi unutur insan...
Kime ne söylesem canım efendim! Hasanım Ali, Hüseynim Ali, Hevesim Ali! Kalbini unutan insan, neyi unutmaz ki!
On
Dışardan gelen haberler berbat: Bir yandan pahalanırken hayat, -- Fiyatlar FİAT, ücretler PERMEŞAT.! -- Bir yandan da ucuzluyor memat, Bir imzaya bakıyormuş kontur-gerilla ile üç aylık kontrat.! Görüşe bir hanım geldi geçen gün, Teselli için söylemiyorum, vallahi, dedi, Dışarıya göre, emin olun, sizin burası saltanat.! Meselâ, hiç imkân var mı, efendim, şu çayı.. Telörgüden süzülen ışığa tuttu bardağı, Dışarda.. Dayanamadık artık, bastık kahkahayı. Canım, biliyoruz, diye üsteledi, Biliyoruz, içerde de vaziyet bombok.! Bombok ama, Hiç değilse içerde içeri düşme tehlikesi yok.! Düşündük sonra arkadaşlarla Ziyaretçi hanım haklı çok..
Reklam
1,000 öğeden 801 ile 810 arasındakiler gösteriliyor.