İnsan o atmosferde bulunmadığı sürece savaşın ne denli korkunç bir şey olduğunu anlayamaz. O dehşetin, o vahşetin içinde kan kokusunu mecburen içine çekmedikçe 'vatan için canımı veririm' demeyi kolay bulur. Savaş cepheleri gidip cesurca çarpışıp sonra ölüp veya yaralanıp eve döndüğün bir yer değil sadece. Savaşırsın ve etrafında kollar bacaklar bulursun ilerledikçe, savaşırsın gövdesinden ayrılmış başlar, yuvalarından ayrılmış gözler görürsün. Peki gördüklerin bir anı olarak mı kalır sanırsın, gündüz ve geceleri cephede düşmanla savaşırken uyumaya veya düşünmeye biraz zaman bulduğun sıra bu görüntülerle savaşırsın. Düşmanla savaşırken galip gelebilirsin ama zihinle olan bu korkunç düşünce savaşı seni yenik düşürür, parçalar, delirtir. Bunu en iyi anlatan savaş kitabı bu bence. Çünkü bölük pörçük ve sanki gerçek bir asker tarafından o deliliğin içinden vakit bulunarak yazılmış. Kesinlikle savaş karşıtıyım ve bu kitapta bu düşünceye sarılacak birçok neden daha buldum.
Aylak Adam kitabı, Yunus Nadi Roman ödülü 2.si bir kitaptır. 1958 senesinde bu ödülü 
Fakir Baykurt un filmi de sonrasında çekilen ve
