Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Farkettim ki hayatı hep erteleyerek yaşamışım hayat önüne tatsız tuzsuz bir yemek koyuyor ben aman canım bir sonraki de tuzlu olur mantığı ile durumu kabullenmişim sanki önüme gelecek tabaklar sonsuzmuş gibi
…tabakları yavaşça durulama telinin aralıklarına dizerken her seferinde bir kere canım Sevgi diyordum, yirmi beşi geçersem işim işti, oysa yetmiş dört bile beni kurtaramadı, Sevgi uyuyordu, ben uyumuyordum, aşkımızın geleceğini hazırlıyordum, canım tabaklar diyordum, beni mahçup çıkarmayın ilerde, onun yani Sevgi’nin tabiriyle konuşuyordum, kendi kendime bile, mahçup etmeyin demiyordum, kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeye çalışıyordum, ara sıra ellerimin bulaşığıyla gidip onun uyuyuşunu seyrediyordum, demek onu seviyordum, demek onu seviyorum diyordum kendi kendime.
Reklam
Sevgi uyuyordu, ben uyumuyordum, aşkımızın geleceğini hazırlıyordum, canım tabaklar diyordum, beni mahcup çıkarmayın ilerde, onun yani Sevgi'nin tabirleriyle konuşuyordum, kendi kendime bile, mahcup etmeyin demiyordum, kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeğe çalışıyordum, ara sıra ellerimin bulaşığıyla gidip onun uyuyuşunu seyrediyordum, demek onu seviyordum, demek onu seviyorum diyordum kendi kendime.
"... Büyük bir şangırtıyla kırılan tabaklar kalbimin kırıklarının bir yansımasıydı."
Hayatın Tadını Kaçırmama Sanatı adlı kitabında yazar Rafael Santandreu, her geçen gün yalnız yaşayan insanların sayılarının artmasını iki sebebe bağlıyor: Bunlardan biri olumlu, biri olumsuz. Olumsuz olan birçok insanın birlikte yaşamayı bilmemesi. Birlikte yaşayabilmek için talepkâr olmaktan vazgeçmelisin. Hatta haklı olduğunda bile! Eğer sevdiğim kişi işten sinirli bir halde dönüp de bir tabak kırarsa ben parçaları toplarım, çıkar ahşap tabaklar alırım ve ikimiz için güzel bir akşam yemeği hazırlarım. Sonra, başka bir gün, sakinleştikten sonra ona şöyle derim: Canım, evde sürekli bir şeyler kırmazsan eğer çok sevinirim ama buna engel olamıyorsan da ben seni her zamanki gibi sevmeye devam edeceğim. İşte bu talep etmek değil, tavsiye vermektir..
Sayfa 210 - Pena YayınlarıKitabı okudu
Bu akşam ona cehennem azabı yaşattım. Yukarıda eşyaları etrafa savurmaya başladım. Önce minderler, sonra tabaklar. Uzun zamandır canım onları kırmak istiyordu. Ama gerçekten deli gibiydim. Şımarık bir çocuk gibi. Hepsine katlandı. O kadar zayıf ki. Suratıma bir tokat patlatması gerekirdi.
Sayfa 116 - Ayrıntı Yayınları PdfKitabı okudu
Reklam
Şu paragrafın anlamı altında ezildik, paramparça olduk be Oğuz abi
Onu sevindirmek istedim albayım, Sevgi sevin dedim, elimi yıkadığım bütün bulaşıklar üstünde tek tek gezdirdim, onlar elimin altında gıcırdamadıkça yıkamaktan vazgeçmedim, bir daha yıkadım, bu sefer elim yağlıymış, yıkadıklarımı durularken yağ bardaklara tabaklara bulaştı, lavaboya gidip elimi yıkadım, hay Allah neden lavaboya gidip elimi yıkadım?
lavaboya gidip elimi yıkadım, hay allah neden lavaboya gidip elimi yıkadım? Allahtan sevgi uyanmadı, onu uyandırmadan bu işleri bitirebilmek için her şeyimi feda edebilirdim, çünkü sevişmiştik, çünkü yorulmuştu, ben de yorulmuştum, bütün bulaşıkları yıkamıştım, sevgi uyanmadan bütün işleri bitirebilirsem her şey böyle güzel gidecekti, benim her zaman sevişecek gücüm olacaktı, istikbalimi tehlikeye koymuştum, lavabodan yavaşça döndüm, uyanmadı, o zamanlar daha her şey yolunda gidiyordu, gıcırtı esasına göre bütün bardakları ve tabakları ve en zoru tencereleri yıkadım, tabakları yavaşça durulama telinin aralıklarına dizerken her seferinde bir kere canım sevgi diyordum, yirmi beşi geçersem işim işti, oysa yetmişdört bile beni kurtaramadı, sevgi uyuyordu, ben uyumuyordum, aşkımızın geleceğini hazırlıyordum, canım tabaklar diyordum, beni mahçup çıkarmayın ilerde, onun yani sevginin tabiriyle konuşuyordum, kendi kendime bile, mahçup etmeyin demiyordum, "kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeğe çalışıyordum", ara sıra ellerimin bulaşığıyla gidip onun uyuyuşunu seyrediyordum, demek onu seviyordum, demek onu seviyorum diyordum kendi kendime.
ah kadınlar, canım kadınlar..
ah o kadınlarınız, o kızlarınız, ah! evlerin o becerikli, o baştacı kadınları nahırın gübresini temizlerdi. evlerin anahtarı, kilidi olan o zarif kadınlar her toplulukta zavallı ve cahil idiler. güçlü ve zekiydiler, ama bunu gösterecek bir fırsatları olmamıştı. güzellikleri ve zerafetleriyle ün salmışlardı, ama erkeklerin dört adım gerisinde yürümek düşmüştü paylarına. sabahtan akşama kadar ayaklar altında, tencereler, tabaklar arasındaydılar. süpürenler onlardı, yıkayanlar, kaynatanlar, kızartanlar, ağırlayanlar, ninni söyleyenler, uyuyanlar onlardı... onlardı ah o kadınlarımız. yazıktı onlara, yazık...
Sayfa 23
gıcırtı esasına göre bütün bardakları ve tabakları ve en zoru tencereleri yıkadım, tabakları yavaşça durulama telinin aralıklarına dizerken her seferinde bir kere canım Sevgi diyordum, yirmibeşi geçersem işim işti, oysa yetmişdört bile beni kurtaramadı, Sevgi uyuyordu, ben uyumuyordum, aşkımızın geleceğini hazırlıyordum, canım tabaklar diyordum, beni mahcup çıkarmayın ilerde, onun yani Sevgi'nin tabirleriyle konuşuyordum, kendi kendime bile, mahcup etmeyin demiyordum, kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeğe çalışıyordum, ara sıra ellerimin bulaşığıyla gidip onun uyuyuşunu seyrediyordum, demek onu seviyordum, demek onu seviyorum diyordum kendi kendime. Olmadı, kısmet değilmiş albayım...
54 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.